“LULABAY BİR CİHANGİR HİKÂYESİ”
“Sadede gelmezsen saadeti
kaçırırsın”
Yazan
ve yöneten: Aslıhan Erguvan
Oyuncular: Nail Kırmızıgül, Fatih Sevdi, Zuhal Gencer
Erkaya, Aslıhan Erguvan
Işık
tasarım: Alaz Köymen
Dekor
ve kostüm tasarım: Bingül Evgar
Proje
asistanları: Gözde Kısa, Tuğçe Nur Bulduk
Afiş
tasarım: Ulaş Eryavuz
İllüstrasyon:
Sadi Güran
Fotoğraflar:
Ali Güler
Dün akşam Tiyatro Pangar’ın “Lulabay Bir Cihangir
Hikâyesi” adlı oyunundaydım. Bu oyun, ağırlıklı olarak Kumbaracı50’de oynanıyor
ancak ben oyunu Anadolu yakasındaki - ve bana yakın olan- Caddebostan Kültür
Merkezi’nin Küçük Salon’unda izledim. Oyuna dair yorumlarımı paylaşmadan önce
bir gözlemimi sizlerle paylaşmak isterim. Oyunun başlamasına beş dakikadan az
bir süre kala en önden bir seyirci oyun kitapçığının bulunup bulunmadığını sordu
ve görevli kadın broşürün girişte ( yani 3 kat aşağıda) olduğunu söyledi, bunun
üzerine adam broşür almak üzere giriş katına inerken, görevli kadın “ merak
etmeyin, bekletiriz, başlamaz” dedi. Bu benim için o kadar şaşkınlık verici bir
deneyim ki… Ne olursa olsun oyunlar saatinde başlamalıdır, hele ki seyircinin
isteğine bağlı olarak “oyunu bekletme” yetkisi bana çok garip geldi… Kendimden
bildiğim üzere oyun kitapçıkları birçok insan için çok önemlidir ve kapının
hemen girişinde bulunmalı ya da yer gösteren görevlide olmalıdır. Yaşanan bu
durum, tiyatronun seyirci üzerindeki etkisinin artık sınırlandığını ve
seyircinin tiyatroya hükmetmeye başladığını hissettirdi bana…
Oyuna geçecek olursam, oyunculukları iyi ama metni
ortalama bir oyunla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilirim.
Cihangir benim sevdiğim ve sık sık gittiğim bir
semt. Oyunun karakterleri de Cihangir’de görebileceğiniz karakterler, bu açıdan
bir sorun yok. Fakat metin daha vurucu olabilirmiş gibi geliyor. Özellikle
Aslıhan Erguvan’ın oyun sonuna doğru küçük çocuğun kaçışını canlandırdığı
sahneler ve ev kedisinin sokak kedisi tarafından tozlara boğulduğu sahneler,
bahsettiğim vuruculuğu görebildiğim sahneler.
Metnin artı tarafı ise Cihangir üzerinden küçük bir
İstanbul insanı gözlemi yapabilmemiz… Transseksüellik, kadın-erkek ilişkileri,
çocuk işçiler, yalnız kadınlar, yalnız erkekler…
Oyunda özellikle Fatih Sevdi’nin performansını çok
sevdiğimi söylemeliyim. Birbirinden çok farklı iki karakter olan işsiz genç
oyuncuyu da içi dışı bir kadını da başarıyla canlandırıyordu. Nail Kırmızıgül’ü
ilk defa bir oyunda seyredebildiğim için mutluyum, özellikle sokak kedisini çok
iyi canlandırıyordu. Zuhal Gencer’i de sinema filmleri dışında sahnede ilk defa
seyrediyordum, özellikle kedisini aradığı sahnelerdeki sesini kullanması ve
yüksek tonlara çıkması etkileyiciydi. Aslıhan Erguvan’ı ise çocuk işçi
sahnelerinde ve işsiz genç oyuncunun sevgilisi sahnelerinde (ki iki karakter de
birbirinden hayli uzaktır) beğendim. Dört oyuncunun da sahne geçişlerinde en
ufak bir zorluk yaşamadığını söyleyebilirim.
“-İyi
misin?”
“-Öldüm
ama iyiyim.”
Benim oyundan çıkınca sorduğum soru ise: “ küçük bir
çocuğun iyi olması için ölmesi mi gerekir?” oldu. Oyunu “Dünya Çocuk Hakları
Günü”’nde izledim ve bu soruyu sordum. Bu durumu değiştirmek -güç de olsa-
bizim elimizdedir diye düşünüyorum… Cihangir’den İstanbul’a küçük ve sade bir hikâye!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder