SİTEYE DAİR

Öncelikle hoşgeldiniz... Bloğumu 2012 martında heyecanla açtığımda, izlediğim oyunların bende yarattığı etkiyi ve birikimim yettiğince bu oyunları yorumlamayı ve paylaşmayı amaçlamıştım. Sanatın pek çok alanıyla ilgili olmama rağmen tiyatro ile akademik anlamda bir bağım yoktu, çevirmen olduğum için "Tiyatro Çevirmenliği" çok ilgimi çeken bir alandı. Kendimi geliştirebilmek adına pek çok oyun izledim, okudum, araştırdım, düşündüm. Halen devam eden ve edecek olan bu süreç, tiyatroya olan sevgimin dışında ayrı bir bilinç ve birikim kazandırdı. Bundan sonra oyunlarla ilgili yazılar dışında, tiyatroyla ilgili farklı paylaşımlar da yapmak niyetindeyim, çünkü sanat insanın ruhunu zenginleştirir. Bu zenginliği her zaman paylaşmak dileğiyle, Onur.

5 Mayıs 2012 Cumartesi

HERKESİN BİLDİĞİ SIRLAR


                         HERKESİN BİLDİĞİ SIRLAR

 “Neden her sabah uyandığımızda yeniden âşık olamıyoruz birbirimize…”

Yazan: Yavuz Özkan
Yöneten: Hidayet Erdinç
Dekor Tasarımı: Ethem Özbora
Giysi Tasarımı: Medine Yavuz
Işık Tasarımı: Serhat Akın
Yönetmen Yardımcısı: Elif Erdal
Asistanlar: Alayça Öztürk - Yaşar Büker

Oyuncular:
Adam: Burak Şentürk
Kadın: Ebru Unurtan


                                               

                                         

“Sence bizde aşağılık kompleksi var mıdır?” diye sorar kadın kocasına, kocası ise “hayır, biz zaten aşağılığız” diye yanıtlar onu… Bu sözler, başrollerini Sezen Aksu ve Ferhan Şensoy’un paylaştığı Yavuz Özkan imzalı “Büyük Yalnızlık” filminde geçen repliklerden biridir… “Büyük Yalnızlık” benim sevdiğim ve kadın-erkek ilişkileri üzerine düşündüğüm bir film olmakla beraber, eleştirmenler tarafından tutulmaz… “Herkesin Bildiği Sırlar” ise bu filmden yola çıkılarak oluşturulmuş bir oyun… Hikâye yine bir kadın ve kocası arasında geçmekte. Bizse bir evliliğin bitimine, -belki de yeni bir boyuta geçmesine- tanık oluruz. Kadın ve adam, evliliklerini tartışırlarken aslında onların kendileriyle olan hesaplaşmalarına tanık oluruz… İroni taşıyan sözler, cevapsız kalan sorular (özellikle aldatmayla ilgili), histerik kahkahalar, bağırışlar…
Öteden beri süregelen “karşı cinsi” algıla(yama)ma ya da algılamak istememe durumu, bizi cinsiyetler, kimlikler ve beklentiler üzerine düşünmeye davet eder.
Erkek, kendini kadına verilmiş bir lütuf olarak görürken, bir yandan en büyük hatasının ona “tavlanmış olmak” olduğunu düşünür. Kadınsa, adamın tüm hatalarına rağmen bir çocuk kalbine sahip olduğunu itiraf eder ama sonra bu sözüne pişman olur, “çocuk kalbine sahip olacağına adam gibi olsaydı” der… Burada herhangi bir yargılama yoktur, kadının ve adamın olaylara ve birbirlerine bakış açıları farklıdır yalnızca, ne var ki bu bakış açısı değişikliği bir aşkın neredeyse tüm evrelerine sızar ve hep bir sorun çıkarmayı başarır… Her iki taraf da haklıdır aslında, yalnızca anlayış tükenmiştir, sabır da bittiyse konuşmak gerekir, devam etmek de, bitirmek de cesaret gerektirir… Kim sevgiyle, saygıyla kurduğu bir ilişkinin tükenmesini ister ki? Tabi temeldeki sevgi ve saygı zedelenmemişse…
Yavuz Özkan filmleri benim için önemlidir, çünkü kadın ve erkek ilişkileri üzerine soru sordurup, düşünmeye iter… Bir Kadının Anatomisi, Bir Erkeğin Anatomisi, Bir Sonbahar Hikâyesi, bu düşüncelerime kilit oluşturabilecek sorular sordurmuştur bana… Bu açıdan Yavuz Özkan’a teşekkür ediyorum, bana bu soruları sordurup düşündürdüğü için… Ne var ki, oyunu beğendiğimi söyleyemem… Her ne kadar daha önce Ne Dersin Azizim’de izleyip sevdiğim Burak Şentürk ve bu oyunla tanıdığım Ebru Unurtan’ın oyunculukları, karakterleri başarıyla yansıtsa da, daha önce de farklı sanatçılar tarafından farklı yorumlamaları olmuş bu oyunun, modernizsayonu, ister istemez beni filmle karşılaştırma yapmaya itti. Evet, adamın ve kadının nedenleri, zedelenmiş sevgileri, zavallılıkları, “aşağılık olmaları” çok iyi yansıtılmış, fakat belki ben sahnede “benim babam senin babanı döver” diyen bir karakter ve buna gülen bir seyirci yerine daha akılcı espriler ve bunun üzerine düşünen seyirciler görmek istiyorum, tiyatrodan beklentim bu… Tabi ki, bu replik, karakterin gülünçlüğünü ve çaresizliğini anlatmak için yazılmıştır, hak veriyorum yalnızca benim beklentim bunun çok üzerinde olduğu için hayal kırıklığına uğradım… Tabi ki modernizasyon olmalı, neticede 1989 yapımı bir filmi, yirmi küsur sene sonra aynı repliklerle seyretmek çok sıkıcı olurdu, demek istediğim sadece bu modernizasyonun belki daha başarılı olabilmesiydi… Örneğin dekor, bu açıdan son derece başarılıydı…
Ufak bir karşılaştırma yapacak olursam, İki Çarpı İki adlı Devlet Tiyatrosu oyunu da benzer bir konuyu çok farklı bir açıdan incelemesiyle beni düşündürmüş ve yıllardır herkesin bilegeldiği bu sırları farklı bir şekilde verebilmenin bir yolu olduğunu göstermişti bana, bu yüzden çok beğenmiştim.  Belki oyundaki bu düz ve yalın anlatım benim için fazla sade geldi ama bundan hoşlanıyorsanız, gülmek, gülerken kendi hayatınızdan kesitler görmek istiyorsanız ve bunun için karmaşık yollar aramıyorsanız, “Herkesin Bildiği Sırlar” tam size göre...

3 yorum:

  1. Selamlar

    Modernizasyon konusunda repliklerle oynama yapıldığı doğrudur.Ancak bu Yavuz Özkan'ın bilgisi ve onayı doğrultusunda yapılmıştır.Bahsi geçen ' benim babam senin babanı döver ' cümlesi ekleme olmayıp bizzat Yavuz Özkan'ın tiyatro metninde vardır.

    YanıtlaSil
  2. Yorumunuzu gayet başarılı buldum,ellerinize sağlık.Devamlarını bekliyorum...

    YanıtlaSil
  3. yorumlarınızı oldukça enteresan buldum.örnek:benim babam senin babanı döver cümlesini hatırlamıyorum bile,aklımda kalan espriler değil kadın ve adamın ilişkilerinin karşısındaki çaresizlikleri,zavallılıkları,ilişkinin onları zaman içinde nasıl kemirip tükettiği vb oldu.gülmek için bu oyunu izleyin demek doğru mudur acaba?
    ayrıca her zaman herşeyin üstüne düşünmek gerekmez ki:)
    çok sade,çok yalın,devlet tiyatrolarında gördüğüm en iyi değil belki ama ruhuma en çok dokunan oyundu.ağlayarak çıktım.
    siz böyle eleştirince dayanamadım yazdım:)
    bu arada blogunuzu çok beğendim,şarkılar çok güzel:)

    YanıtlaSil