GERÇEK HAYATTAN ALINMIŞTIR
"-Nasıl
bu hale geldin sen?
-Amanın!
30 sene sonra gelen soruya da bak sen! Sistem beni bu hale getirdi. Ya... Kaka
sistem!"
Yazan: Yiğit Sertdemir
Yöneten: Arif Akkaya
Oynayanlar: Tomris İncer, Yiğit Sertdemir
Mekân ve Kostüm Tasarımı: Arif Akkaya, Yiğit
Sertdemir, Tomris İncer, Gülhan Kadim
Işık Tasarımı: Arif Akkaya
Fotoğraflar: Gülay Yiğitcan, Alikemal Karasu / Klik
Stüdyo
Hayata dair “soruları”, “sorunları” olan oyunları
seviyorum. Bu sorunlar kimi zaman toplumsal kimi zaman da kişisel olabilir.
Yeter ki, düşündürsün. Kumbaracı50 ve Arif Akkaya isimleri yan yana gelince ise,
düşündürmeyen bir oyun düşünmek imkânsız. Yiğit Sertdemir’i Kumbaracı50 dışında
iki sezon önce Şehir Tiyatroları’nda hem yazıp- yönetip, hem de oynadığı “Surname
2010” oyunundan tanıyorum. Arif Akkaya’yı ise yine Şehir Tiyatroları’nda
yönettiği “Arzunun Onda Dokuzu( Dokuz Kadın)” ve “Otobüs” gibi önemli sorunlara
parmak basan oyunların yönetmeni olarak tanıyorum. Özellikle “Arzunun Onda
Dokuzu”’nun beni çok etkileyen bir oyun olduğunu söylemeliyim. “Otobüs” ise geçen
sezon sonunda yaşanan Şehir Tiyatroları karmaşasında eleştiri oklarına hedef
olmuştu. Kaldırılma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığına göre hiç de boş bir
oyun olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
“Gerçek Hayattan Alınmıştır” ise Kumbaracı50
üçlemesinin ilk oyunu. İkincisi “Barzo İle Konserve”, üçüncüsü ise önümüzdeki
günlerde izleyeceğim “Dertsiz Oyun”.
Psikolojik derinliğe sahip bir oyunla karşı karşıyayız. Bir anne-oğul
buluşmasından ortaya ne çıkar? Duygusal sahneler mi, tartışmalar mı, şiddet mi,
özlem mi? Bu satırları yazarken aklıma İngmar Bergman’ın “Güz Sonatı” filmi
geliyor. Nasıl ki film İngrid Bergman ile Liv Ullman arasındaki geçmişe dair hesaplaşmaya
dayanırsa, bu oyunda da bir anne ve oğul arasındaki hesaplaşmaya tanık
oluyoruz. Burada olayın çıkış noktasını anlatacak değilim elbet. Beni asıl etkileyen,
bir çocuğun sevgisiz kalıp, mutsuz bir 35 yılı içine atıp, yıllardan sonra bunu
annesiyle paylaşması… Belki daha önce paylaşmıştır, paylaşmak istemiştir -annesi
onu dinlemiş midir bilinmez- ama nihayetinde yıllar sonra bir hesaplaşma
başlar. “35 yıllık az kullanılmış mutsuz bir hayat…” İnsan olarak, genellikle, her
şeyi başkasına yüklüyoruz, kendimizi sorgulamıyoruz, derinlik aramıyoruz,
anlamıyoruz, anlamak istemiyoruz, kendimizi yormuyor, çaba göstermiyoruz… Neden
demiyoruz, nasıl demiyoruz. Oğul bunu anlamış olmalı ki annesine hesap sorar. (
oyunda bu hesabın şiddeti gitgide artacaktır) Anne ise (bunca yıl sonra pişman
olmasını beklemek, çok mu iyimserce olur?) çok da oralı değildir, daha doğrusu
kendince sebepleri vardır, kendine göre haklıdır, (ah şu haklılığın haksız
terazisi, çoğu zaman insanın hep kendi tarafına çekiyor) peki çocuğunu anlamak
ister mi? Görünürde acımasız değildir oysa, burnu kanayan, kusan oğluna peçete
verir vermesine ama daha fazlasını şimdiye kadar verememiştir belli ki…
Bu saydıklarım, oyunun bana düşündürdükleri. Ama replikler
arasında daha pek soruna göz kırpılıyor: 70’lerin siyasi ortamı, “yetmez ama
evet” sloganıyla günümüz, kuşak çatışması ve tabi tiyatro. Kendi ilgi alanıma
rahatlıkla girdiği için tiyatro ile ilgili kısımlar da özellikle ilgimi çekti. Bugün
bile maalesef, bazı tiyatrolarda gerçek ses yerine abartılı konuşma tarzıyla
karşı karşıyayız, bu beni de oyundan soğutan, oyunun içine girmemi engelleyen
bir unsur. Doğallık çok önemli. Bu sebeple Tomris İncer ve Yiğit Sertdemir’i
sade ve etkili oyunculuklarından ötürü tebrik etmek isterim. Bloğumu takip
edenler hatırlayacaklardır, Tomris İncer’den birkaç ay önce “Dünyanın Ortasında
Bir Yer” oyunundan sonra bahsetmiştim, Şehir Tiyatrolarındaki son oyunuydu ve
ne kadar şanslıyız ki sanatsal yaşamına devam ediyor böyle önemli bir
oyuncumuz. Kostümünü de ayrıca beğendiğimi eklemeliyim. Her şey gayet sadeydi
ve bir o kadar da etkili. Ne de olsa gücünü bizlerden ve gerçek hayattan alan
bir oyun “Gerçek Hayattan Alınmıştır…” Şiddetle tavsiye ederim!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder