İKİ KİŞİLİK BİR OYUN
“Konuşabiliyor muyuz?
Duymadın mı?
Sesleri mi?
Beni.”
KONSEPT, SAHNE TASARIMI VE
YÖNETEN: BÜLENT ERKMEN
YAZAN: ASLI MERTAN ve BÜLENT ERKMEN
OYUNCULAR:
ECE DİZDAR, PINAR TÖRE, TAN TEMEL, SERKAN SALİHOĞLU
SAHNE PROJELENDİRME:
YEŞİM BAKIRKÜRE
IŞIK TASARIMI: KEMAL YİĞİTCAN
YÖNETMEN YARDIMCILARI: PINAR TÖRE, ASLI MERTAN
IŞIK OPERATÖRÜ: ONUR ÖZTAY
PROJE ASİSTANI: NURCİHAN YÜCEL
AFİŞ TASARIMI: BÜLENT ERKMEN
TANITIM FOTOĞRAFLARI: YILDIRIM EVREN
TANITIM VİDEOSU: SERKAN SALİHOĞLU
Dün gece Dot ve İksv işbirliğiyle gerçekleştirilen
ve Salon’da sahnelenen “İki Kişilik Bir Oyun”’un prömiyerindeydim.
Altı metre yüksekliğindeki iki adet demir konstrüksiyonun
üzerinde oynanan oyun, bir aşk ilişkisini cinsiyet kavramından uzaklaştırıp
aşama aşama bizlere yaşatıyor.
Altı aşamadan oluşan oyunu tanışma-“sev”işme-durulma-tartışma-özleme
şeklinde özetleyebiliriz. Dört oyuncunun dönüşümlü olarak rol aldıkları ve her
tarihte farklı iki oyuncunun rol alacağı oyunun dün akşamki oyuncuları ( onlar
oynayacağı için seçtiğim) Ece Dizdar ve Pınar Töre idi. Oyun iki aşamadan
oluşmakta, ilk yarıda Ece Dizdar ve Pınar Töre rol alıyor, ikinci yarıda ise
aynı metin bu kez Ece Dizdar ve Tan Temel tarafından oynanıyor. Ece Dizdar’ı
2009 senesinde “Alışveriş ve Sikiş” oyununda, Pınar Töre’yi ise geçen sezon
sahnelenen “Süpernova” adlı oyunda izlemiştim. Bu oyunda ise özellikle Ece
Dizdar’ın performansını çok sevdiğimi söylemeliyim. Mimikleri, tepkileri ve ses
tonu gerçekçiydi.
Oyunun metnini içerik olarak sevmeme rağmen kısa
tutulmasının büyük bir dezavantaj olduğunu düşünüyorum, elbette bu bir tercih
meselesidir, fakat bana sanki bir oyunun içinden küçük bir parça oynanıyormuş izlenimini
verdi. Ayrıca metnin yazımında alışılmış Türk Tiyatro metinlerinden farklı olarak,
Avrupai( özellikle Fransız) tiyatro metinlerine özenildiğini düşünüyorum, bunun
sonuçları uzun vadede alınır ama ben çok ısınamadığımı belirtmeliyim.
Oyunu izlerken sahnelemenin de daha farklı
olabileceğini düşündüm. Evet, demir konstrüksiyonlar ilk vadede bir heyecan yaratıyor
ancak oyunda fazla bir sadelik göze çarpıyor. Metnin sade olması, müzik
kullanılmaması (sinemada müzik kullanılmadan çekilen filmleri severim fakat
tiyatroda hafif de olsa müzik olması estetik açıdan hoşluk yaratıyor)
bahsettiğim sadeliğe örnek olarak verilebilir. Demek istediğim aşk ilişkilerine
dayalı olan bu metin daha farklı (amaçlanan sadelik korunarak) biçimde de
sahnelenebilirdi. Bu açıdan benim fazla ilgimi çek-e-mediğini söylemeliyim.
Tabi ki sadelik sevenler için ilgi çekici olabilir.
Bu arada Dot ile ilgili bir düşüncemi burada da
yinelemek isterim, erken bilet almama rağmen bu oyunda öğrenci bileti kalmadığı
için tam yani 56 tl’lik bilet almak zorunda kaldım, ayrıca oyun metnini ve
hazırlık aşamasını anlatan kitapçık da 10 tl idi. Gidiş-dönüş masrafımı
katmadan elde ettiğim 66 tl’lik bu rakam bence İstanbul’da öğrenci olarak bir
oyun izlemek için fazlasıyla yüksek. Özel tiyatroların oyun prodüksiyonlarını
karşılamak için elbette gelire ihtiyaçları vardır, fakat benim gibi sık
tiyatroya giden, yani tiyatro ile içli dışlı olanlar için bu zevkin karşılığı bu
kadar yüksek bir meblağ olmamalı. Bu konuda, benden başka sıkıntısı olan
muhakkak vardır ancak bunun bir şekilde dile getirilmesi gerek. Oyunu
seversiniz/sevmezsiniz bu ayrı bir konu ancak ne olursa olsun özellikle
öğrenciler, maddi konuda rahatlatılmalı... Yoksa sadece belirli bir kesime
hitap eden bir tiyatro anlayışı ile karşılaşırız ki bu bence toplumumuzun
sanatsal gelişimi açısından hiç de sağlıklı olmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder