DOKSANLAR “OLMAMIŞ
MI?”
Yönetmen: Fatih Gençkal
/ Dramaturji: İbrahim Halaçoğlu
Oyuncular: Murat Mahmutyazıcıoğlu, Zinnure Türe,
Şafak Ersözlü, Firuze Engin, Hicran Demir
Ses Tasarım: M. Ozan Tekin, Sinan Tınar
Yönetmen Yardımcısı ve Işık Tasarım: Utku Kara
Doksanlı yıllar deyince aklınıza ne geliyor? Ne
hissediyorsunuz? Doksanlar benim ve kuşağımın çocukluk yıllarımız, bu yüzden
her zaman o yılları ayrı bir masumiyetle anarım. Serbest çağrışımla düşünecek
olursam doksanlar deyince aklıma Yonca Evcimik, Tarkan, Sezen Aksu-Işık Doğudan
Yükselir albümü, Nilüfer-Şov Yapma klibi, Ajda Pekkan- Sarıl Bana şarkısı,
Eğlen Güzelim klibi, Zuhal Olcay’dan İyisin şarkısı, Asya’nın “Vallahi Öptürmem”’li
şarkısı Romantik Aşk, Aşkın Nur Yengi- Ay İnanmıyorum şarkısı ve klibi, Hülya
Avşar’ın şarkıdan daha popüler olan popo salladığı “Bu Gece Uzun Olacak” klibi,
bol kazaklar, uzun kotlar, maccarena dansı, All That She Wants, Çılgın Bediş
dizisi, Süper Baba, Oya-Bora, kasetler, walkmanler, Umay Umay’ın korku filmi
tadındaki klibi (Edepsiz) ve Hareket Vakti şarkısı, Sivas Katliamı, Susurluk
Olayı, 17 Ağustos Depremi, Orhan Atasoy Gemiler klibi (ki bu klibin günümüzde
gösterilmesinin ya da böyle bir klibin bugün çekilebilmesinin çok zor olduğunu
düşünüyorum, ne acı, gerilemedeyiz), Hamam filmi, Sıcak Saatler, Çatısız Kadınlar dizileri, Uğur Mumcu’nun öldürülmesi, videokasetler,
Nazan Öncel’in börekli şarkısı “Aşk Beklemez”, fast food, Mavi’deki bomba
patlaması, Kerim Tekin’in, Onno Tunç’un, Uzay Heparı’nın ölümleri… Bunlar ilk
aklıma gelenler, devam edebilirim ancak edersem zannediyorum yazıyı
tamamlayamayacağım.
Görüldüğü gibi ağırlıklı olarak şarkılar aklıma
geliyor. Bunun sebebini o yıllarda çocuk olmama ve hayata dair en büyük
endişemin hangi oyunu oynamak olduğuna bağlıyorum. Şimdi, 2010’lu yıllardayız
ve bir yirmi yıl sonra bu zamanları şarkılarla (hoş artık popüler müzik adına uzun
yıllar sonra hatırlanacak pek de şarkı kalmadı ama) değil, sosyal
duyarlılığımla anacağım.
Lisede yapmış olduğum “60’lardan Günümüze Türk
Popüler Müziği” başlıklı projemden yola çıkacak olursam 90’lar, yaşayış tarzı
olarak, insanların rahat konuşabildiği, rahat davranabildiği yıllardı. Örneğin,
“aboneyim abone”, “oynama şıkıdım”, “seni yerler”, “pencereyi aç, yatağıma gel”
sözlü şarkılar o güne kadar söylenemezdi. Trt yasağı vardı ancak özel
kanalların da açılmasıyla artık yorumcular, şarkılarını istediği gibi (2000’ler
kadar olmasa da) söyleyebiliyorlardı. Tepki çekseler bile, söyleme hakları
vardı. Mesela, Siyaset Meydanı’nda Yonca Evcimik’in Abone şarkısı
tartışılmıştı. “Ne kadar doğru” diye. Ben toplumsal yaşamın ve insanların
beklentilerinin şarkıları şekillendirdiğini düşünürüm. Eğer Türk toplumu “ciddi”
yaşayan bir toplum olsaydı, zaten bu sözleri kabul etmezdi, evet bugün her gün
dinlenmiyor ancak, doksanlar denince akla gelen ilk şarkılardan. Demek ki
insanların o dönem ona ihtiyaçları varmış. Seksen sonrası apolitik dönemi
düşünürsek hiç de yanlış olmaz zannediyorum.
Doksanlar, teknolojinin patlama öncesi çağlarıydı.
Bugünün en önemli toplumsal sorunu olan iletişimsizlik ise o yıllarda bu kadar
yaygın değildi. Çocuklar ipadlerde oynamak yerine, benim de alışkın olduğum
üzere sokakta mahalle arkadaşlarıyla oynuyorlardı, tabi sokaklar bugünkü kadar
da tehlikeli değildi.
1993 Temmuz’unda Sivas’ta yaşanan utanç gösterisi
ise, bence doksanlı yıllarda Türkiye’de sanata ve medeniyete bakışı yansıtıyor.
Belki de bu yüzden doksanlar deyince, aklımıza “Aboneyim Abone” geliyor ilk
olarak. Sanat düzeyimiz orada kalmış çünkü. Gelişsek, böyle bir olay yaşanmasa
sanatsal ve medeni anlamda kalkınacağız çünkü… Şarkıya takıldığımı düşünmeyin,
bu şarkıyla ben de dans ettim, oynadım, söyledim ancak müzikal anlamda bile
popüler müziğimiz bugün o yılları aratacak biçimdeyse burada çok büyük bir
sorun var demektir.
Sözü uzatmadan ve dağıtmadan dün akşam izlediğim
oyun olan “Olmamış Mı”’ya geçeyim. Geçtiğimiz aylarda “90’lar Kitabı” adında
bir kitap yayımlanmıştı. İşte bu oyun, o kitap içindeki birkaç anının sahneye
taşınması gibi. O yılların şarkıları ve danslar (ki oyunun en beğendiğim
noktası oyunculuklar ve danslar oldu) oyunun temelini oluşturuyor. Kimi
yerlerde seyircinin de dâhil edildiği oyunda, siyasi noktalara da dokunuluyor. Fakat
ben bu dokunmanın çok hafif olduğunu düşünüyorum. Elbette, oyunda siyasi
propaganda yapılacak diye bir kural yok ama sanki o yılların toplumsal
yapısına, sorunlara biraz daha eğilinilse daha iyi olmaz mıydı dedim kendi kendime.
Zira şarkılar için zaten tv ve radyo programları yapılıyor ama o yıllarda
siyasi olarak derinlemesine ne oldu sorusu eğer siz çok da meraklı değilseniz, muallâkta
kalıyor. Oyunun daha bilgilendirici olabilirliği adına söylüyorum bunu.
Yönetmenin oyuna dâhil olması ve oyun sırasında
oyuncuları yönetmesi ise alışılmadık bir durum, alışılmamış, sürprizlerle dolu
olan oyunları severim ancak buradaki deneyselliğin bana fazla derinlikli
gelmediğini söylemek zorundayım. Yanlış olmasın, oyuncular, gerek itiraf kısmı
olsun, gerek danslar ve performans açısından olsun başarılılar, ancak burada sahneye
koyuşla ilgili bir sıkıntı olduğunu düşünüyorum. Biraz şarkı, biraz oyun, biraz dans, biraz
itiraf, biraz toplumsal duyarlılık, her şeyden az az vardı ve bu karışıklık
içinde, ne oyunun neresinde duruyor, ne amaçlanıyor diye sordum kendime.
Özetle, doksanlardan bireysel ve toplumsal bir küçük kesit sunuluyor
diyebilirim ancak süre biraz daha uzatılıp, daha derinlikli bir oyun elde
edilebilirdi. Tahmin edebileceğiniz gibi doksanlar son derece çeşitli bir on
yılı içeriyor, bu kadar malzeme arasından neden bu kadar az şey seçilmiş diye
düşündüm. Tabi ki bu bir tercihtir, ancak bu tercihin maalesef beklentimin
altında kaldığını söylemeliyim. Özellikle oyunun -gitmek isteyenlere haksızlık
etmemek adına içeriğini söylemeyeceğim- son sahnesinin kafamdaki sanat
anlayışıyla hiç uyuşmadığını belirtmek zorundayım. Muhakkak ki, her oyun
herkese hitap etmeyecektir, benim sorguladığım nokta ise oyunun daha iyi
olabilirliği üzerine…
Oyunun en büyük artısıysa performanslar, yakın
zamanda İkincikat’ta Korku Tüneli ve Disosya’da izlediğim ve oyunculuğunu beğendiğim
Murat Mahmutyazıcıoğlu dışındaki diğer dört oyuncuyu ilk defa izliyordum ve
performanslarını beğendiğimi söylemeliyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder