BİR KARA MİZAH ÖRNEĞİ: NEKRASSOV
“Tanrı’nın varlığı, insanın ona
duyduğu ihtiyaçla kanıtlanır…”
“Çok sevmek için çok nefret etmek gerekir…”
“Ben
namussuz bir namusluyum ama namussuz değilim”…
Yazan: JEAN
PAUL SARTRE
Çeviren: IŞIK
NOYAN
Yöneten: ERGÜN
IŞILDAR
Dramaturgi: ÖZGE
ÖKTEN
Sahne Tasarımı: CEM YILMAZER
Işık Tasarımı: CEM YILMAZER
Kostüm Tasarımı: SABAHAT ÇOLAKOĞLU
Yönetmen Yardımcısı: ÖZGÜR ATKIN
OYUNCULAR:
CANER
BİLGİNER, CEM KARAKAYA, CEREN HACIMURATOĞLU, DERYA KURTULUŞ, EFTAL GÜLBUDAK,
ENGİN AKPINAR, GÜROL GÜNGÖR, HAŞMET ZEYBEK, MANA ALKOY, MELİKE ALTINBARAN,
NİHAT ALPTEKİ, ÖMER BARIŞ BAKOVA, ÖZGÜR EFE ÖZYEŞİLPINAR, RADİFE BALTAOĞLU,
RIDVAN ÇELEBİ, SAVAŞ BARUTÇU, SEZAİ AYDIN, UĞUR ARDA AYDIN, UĞUR DİLBAZ, YAVUZ
ŞEKER, YILMAZ MEYDANERİ
Şehir
Tiyatroları’nda sezon tartışmalı bir şekilde kapanırken, sezonun son
oyunlarından Nekrassov benim için büyük bir tiyatro şöleni oldu…
Oyunculuklarından, oyunun afişine kadar (Marc Chagall’ın Pencereden Paris adlı
eseri) ne kadar büyük bir emekle hazırlandığı belli olan bu oyunu izledikten
sonra Türk tiyatrosu ve seyircisi üzerine düşündüm… Yazımda bu düşünceleri
açıklayacağım…
Bu sene
seyrettiğim kırktan fazla tiyatro eseri arasında Nekrassov en beğendiklerim
arasında yerini aldı… Sartre’ın 20. Yüzyılın belirli bir kısmına ışık tutan ve
sorgulatan bu oyununu Ergün Işıldar yönetmiş, Özge Ökten’in dramaturgluğunu
yaptığı oyunun çevirisi Işık Noyan’a ait… Çeviri bölümü öğrencisi olduğumdan
çevirinin son derece akıcı olduğunu söylemeliyim, gerçi Şehir Tiyatroları’nda
bugüne kadar birkaç oyun dışında kötü çeviriye pek rastlamadım ama Nekrassov’un
çevirisi, akıcılığı ile ayrı bir yere konumlandı…
Açıkçası
oyuna biletimi alırken oyuncuları bilmiyordum fakat oyunda Arda Aydın’ın da
olduğunu öğrenince sevindim zira Keşanlı Ali Destanı, Buluşma Yeri ve Lüküs
Hayat’tan sonra bu oyunda nasıl bir karakteri oynayacağını çok merak ediyordum.
Bir anti- kahramanı(Georges) canlandırmış bu sefer Aydın ve karakterle aramıza
bir mesafe koymayı başarmış (tabi bunda Sartre’ın ve yönetmen Ergün Işıldar’ın
da payı vardır). Oyunu izlerken iyi- kötü kargaşasını size de yaşatıyor ve
düşündürüyor… Sahnede tüm oyuncular
birbiriyle dengeli ve eşit bir oyunculuk sergiliyor, bu açıdan oyun başarılı
oyunculuklarla daha da renkleniyor… Daha Buluşma Yerinde seyrettiğim Sezai
Aydın ise Sibilot karakterini ustalıkla canlandırmış… Ayrıca ışık ve efektler, dekorun sadeliği ama
kullanışlı olması aynı şekilde kostümlerin sadelikle göz alıcı olması, bu oyunu
sevmemdeki diğer etkenler…
Oyundan
çıktığımda ise kafamdaki ilk soru: “Seyirci bu oyunu anlar mı?” oldu, elbette
burada seyirciye ve oyuna karşı kötü bir düşüncem yok ki az evvel oyunu ne
kadar beğendiğimden söz ettim ama Türk seyircisinin kara mizaha, hele de böyle
uzun süreli bir kara mizaha(üç buçuk saat) ayıracak vakti ve isteği olduğundan
şüpheliyim… Tabi ki sadık tiyatro seyircileri için bu sözüm geçersizdir, onlar
tiyatronun nasıl kafa yapımızı değiştirdiğini, düşünce tarzımızı geliştirdiğini
bildikleri için, bu oyundaki emeğin kıymetini de anlamışlardır. Belki de ben
sorumu “seyirci bu oyunu anlamak ister mi? Anlamak için çaba harcar mı şeklinde
sormalıyım…” Zira oyun özenli bir dikkat
ve takip istiyor… “Peki, seyircinin anlamak istediği düzeyde oyun yapılırsa,
seyirci kendini geliştirebilir mi?” sorusu
ortaya çıkıyor burada da ki tiyatro kişiye bir şey katmayacaksa, var olması
anlamsızdır… Beni oyunla ilgili endişelendiren noktayı biraz daha açayım, bu
denli emek verilmiş ve dolu bir oyunun seyircisi çok salonlara oynamasını
istiyorum… Tabi ki seyircinin beklentisi de önemlidir, ne var ki, düşünmeye,
sorgulamaya yönelik oyunlar benim için ayrı bir önem taşıyor, hele de
sorgulayan sanatın baltalanmaya çalışıldığı şu günlerde… Bu açıdan Nekrassov
felsefi bir kara mizah değeri taşıyan, güldüren ama daha çok düşündüren bir
oyun olarak hafızamda kaldı, tavsiye ederim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder