SİTEYE DAİR

Öncelikle hoşgeldiniz... Bloğumu 2012 martında heyecanla açtığımda, izlediğim oyunların bende yarattığı etkiyi ve birikimim yettiğince bu oyunları yorumlamayı ve paylaşmayı amaçlamıştım. Sanatın pek çok alanıyla ilgili olmama rağmen tiyatro ile akademik anlamda bir bağım yoktu, çevirmen olduğum için "Tiyatro Çevirmenliği" çok ilgimi çeken bir alandı. Kendimi geliştirebilmek adına pek çok oyun izledim, okudum, araştırdım, düşündüm. Halen devam eden ve edecek olan bu süreç, tiyatroya olan sevgimin dışında ayrı bir bilinç ve birikim kazandırdı. Bundan sonra oyunlarla ilgili yazılar dışında, tiyatroyla ilgili farklı paylaşımlar da yapmak niyetindeyim, çünkü sanat insanın ruhunu zenginleştirir. Bu zenginliği her zaman paylaşmak dileğiyle, Onur.

9 Mart 2012 Cuma

KADINLAR GÜNÜNE YARAŞAN BİR “KARGAŞA”


                KADINLAR GÜNÜNE YARAŞAN BİR “KARGAŞA”

“Mümkün mü bir insanın kim olduğunu bilmemesi?
Evet, mümkün!
Kim olduğumu bilmiyorum, kim olduğumu bilmediğimi biliyorlar.”

Yazan
: ABDUL MOUNEM AMAYRİ
Çeviren
: EZGİ SÜMER YOLCU
Yöneten
: ABDUL MOUNEM AMAYRİ
Dramaturgi
: DİLEK TEKİNTAŞ
Koreografi
: HANDAN ERGİYDİREN
Sahne Tasarımı
: ABDUL MOUNEM AMAYRİ
Işık Tasarımı
: ABDUL MOUNEM AMAYRİ - MURAT İŞÇİ
Kostüm Tasarımı
: DUYGU TÜRKEKUL
Efekt
: ERHAN AŞAR
Yönetmen Yardımcısı
: NİHAT ALPTEKİ, ASLI NARCI

OYUNCULAR

    Bu yılki 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kadınlıkla ilgili çok önemli bir oyun seyrederek geçirdim: “Kargaşa”… Dünya üzerindeki “kadınlık sorunları”, “kadın olmak”, “kadın-erkek ilişkisinde kadının konumu”, “toplumun kadın cinsiyetine bakışı”, “aile içinde kadın”, “birey olarak kadın” gibi konuları tartışan ve yorumlanmaya bırakan bir oyun Kargaşa…
    Abdül Mounem Amayri’ye ait bu metni, Amayri bizzat Türkiye’ye gelerek kendisi yönetmiş. Oyunun bu kadar etkileyici olmasında ve Türkiye kültürüne uygulanmasında, oyunun başarılı çevirisini de atlamamak gerek…
     Oyun, sadeliğin etkileyiciliğine dayalı olarak bir tel örgüden başka bir dekor ve birkaç sandalyeden başka aksesuar içermiyor… Karşımızdaki beş kadın, hepsi aynı kıyafete sahip, hepsi çıplak ayaklı, hepsi “siyah benli” ve hepsi aslında tek bir kişi, tek bir ses, tek bir hikâye: Kadın, kadının sesi ve kadınlığın hikâyesi… Kimisi sevdiği tarafından terk edilmiş, kimisi aile şiddeti görmekte, kimi töre ile karşı karşıya, kimisi gerçekleşmesi neredeyse imkânsızlaşmış hayallere sahip… Hepsinin acısı ortak, hepsinin gözlerinde aynı ifade…
“-İnsan birini ne kadar sevebilir?”
“- Daha da önemlisi sevgi var mı?”
“…”
   Oyunda kadınlar, çoğu kadına, toplumda iktidar tarafından biçilmiş rolleri oynuyorlar, “kadın düşünemez, hayalleri olamaz, yeri evidir, başkalarına bakabilmek için kendine dikkat etmelidir, herkese saygı göstermeli fakat haksızlık karşısında da sesini çıkartmamalıdır.”  Oyun ilerledikçe metnin çok katmanlılığı da ortaya çıkıyor, az evvel değindiğim gibi bu sorunlar tüm kadınların (ve tüm insanlığın) sorunu olduğu için beş ayrı hikâye zamanla birbirine geçmeye, diğer hikâyelere bulaşmaya ve ortak bir sona doğru ilerlemeye başlıyor…
   Amayri’nin Suriyeli bir yazar olduğunu düşünürsek, tamamen “gerçek” öykülerle karşı karşıyayız… Metinde en ufak abartma yok… Oyun, monolog ağırlıklı olmasına rağmen akıcı bir şekilde ilerliyor. Oyunda, Zeynep Özyağcılar bale ve modern dans yaparken aslında dansa ama özellikle hayata karşı hayallerini kaybetmiş tüm kadınların isyanıyla dans ediyordu adeta… Bu açıdan Özyağcılar ve sonra yerinde ve kararında oyunculuklarıyla tüm oyuncular çok başarılı bir oyun sergilemekteydiler, en önemlisi bir ekip olduklarının farkında olmaları ve “sahnede zamanlama” sorununu çok iyi çözmeleriydi. Oyunda ayrıca ışık düzeni de çok etkileyici şekilde kullanılmaktaydı… Can Atilla imzalı müzikler ise oyunu otantikleştirirken koreografi ile çok başarılı bir uyum sağlıyordu... Son sahnenin estetikliği ise gidilip görülmeli… Ek olarak söylemek gerekirse oyun bana koreografi açısından “Pina” filmini, konusu ve sahnelenişi açısından da “Yanık” oyununu anımsattı.
    Sonuç olarak, sanat bir görüşe göre sorunları çözmek için vardır, bunun için sıkıcı olabilir ve olmalıdır da, bu yüzden eğlenceli bir oyun beklemek yerine, sahnede, yaşadıklarından sonra “uyumak isteyen” değil, artık hayata karışıp hayallerini gerçekleştirmek isteyen kadınları oynayan oyuncular görmek adına “Kargaşa” izlenmeli ve üzerine düşünülmeli… Düşünülsün ki 8 Mart’ı 365 güne yayabilelim… Yeryüzündeki tüm kadınların günü kutlu olsun!




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder