SİTEYE DAİR

Öncelikle hoşgeldiniz... Bloğumu 2012 martında heyecanla açtığımda, izlediğim oyunların bende yarattığı etkiyi ve birikimim yettiğince bu oyunları yorumlamayı ve paylaşmayı amaçlamıştım. Sanatın pek çok alanıyla ilgili olmama rağmen tiyatro ile akademik anlamda bir bağım yoktu, çevirmen olduğum için "Tiyatro Çevirmenliği" çok ilgimi çeken bir alandı. Kendimi geliştirebilmek adına pek çok oyun izledim, okudum, araştırdım, düşündüm. Halen devam eden ve edecek olan bu süreç, tiyatroya olan sevgimin dışında ayrı bir bilinç ve birikim kazandırdı. Bundan sonra oyunlarla ilgili yazılar dışında, tiyatroyla ilgili farklı paylaşımlar da yapmak niyetindeyim, çünkü sanat insanın ruhunu zenginleştirir. Bu zenginliği her zaman paylaşmak dileğiyle, Onur.
Tankut Yıldız etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tankut Yıldız etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Mart 2013 Cumartesi

“İSTANBUL EFENDİSİ”


                        “İSTANBUL EFENDİSİ”


Yazan: MUSAHİPZADE CELÂL                  

Yöneten: ENGİN ALKAN

Dramaturgi: SİNEM ÖZLEK

Koreografi: SENEM OLUZ

Sahne Tasarımı: BARIŞ DİNÇEL

Işık Tasarımı: MURAT İŞÇİ

Kostüm Tasarımı: DUYGU TÜRKEKUL

Yönetmen Yardımcısı: ZAFER KIRŞAN, VOLKAN AYHAN, ASLI NİMET ALTAYLAR, SELİM CAN YALÇIN

Süre: 2 SAAT 45 DK. 2 PERDE

 

OYUNCULAR

BERNA ADIGÜZEL, CİHAN KURTARAN, ÇAĞLAR ÇORUMLU, ÇIĞDEM GÜREL, DERYA ÇETİNEL, EMRAH ÖZERTEM, ENGİN ALKAN, HAMİT ERENTÜRK, HÜSEYIN TUNCEL, MURAT ÜZEN, REYHAN KARASU, SELİN TÜRKMEN, SENEM OLUZ, SERKAN BACAK, SEVİL AKI, SEVİNÇ ERBULAK, TANKUT YILDIZ, TUĞRUL ARSEVER, ÜMİT DAŞDÖĞEN, VOLKAN AYHAN, ZAFER KIRŞAN

 

Geçen sene bu zamanlarda  “Lüküs Hayat”’ın önemine dair bir yorum yazmıştım, neredeyse dört saat (üç perde) süren bu klasik müzikal, Türk kültürünün en önemli müzikalleri arasında. Fakat ben bu klasik müzikalimizin yanında “İstanbul Efendisi” oyununun da önemli bir yeri olduğunu düşünüyorum. 2008 Ekiminde prömiyerini yapan oyun, farklı oyuncularla beşinci sezonunu kapatıyor.

Müzikaller ve müzikli oyunlar, güncel Türk tiyatrosunda az yer kaplıyor. “İstanbul Efendisi” bu sezon izlediğim 50. oyun, ama bu sezonda izlediğim dördüncü müzikal. DevletTiyatrosu’nun “Sidikli Kasabası Müzikali” dışında izlediğim tüm müzikaller Şehir Tiyatroları’na ait: “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz”, “Kabare”, “Şark Dişçisi,” “Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım” ve yakın zamanda prömiyer yapacak “Hıdrellez”. “Sidikli Kasabası Müzikali” oyuncuları itibariyle genç ve yetenekli oyuncular barındırıyor (özellikle Nebi Birgi’nin oyunculuğunu çok sevmiştim), onların çabasını ve emeğini hissediyorsunuz ama ben metni ve rejiyi çok beğendiğimi söyleyemem. Şehir Tiyatrolarında izlediklerim arasında ise “Kabare” hariç tüm müzikaller bizim kültürümüze ait. Elbette beğeni kıstasımı kendi kültürüm oluşturmuyor, örneğin Zuhal Olcay’dan “Evita”’yı izlemek çok hoş olurdu ya da batı kaynaklı başka müzikalleri…

“İstanbul Efendisi” benim çok severek ve gülerek izlediğim bir oyun oldu. Bunda Engin Alkan rejisinin, tüm oyuncuların ve orkestranın da çok önemli payı olduğunu düşünüyorum. Sahnede “daimi” bir başrol görmüyor, her karakterin yaşantısına tanık oluyoruz. Ayrıca işin müzikal yanıyla ilgili söylemem gereken bir nokta da her oyuncunun sesinin kusursuz olması. Hiç kimse ne oyunculuğuyla ne şarkı söylemesiyle bir diğerinin önüne geçmedi.
 
                                            

18. Yüzyıl Osmanlı yaşamının bir parçasını görüyoruz, “Bu Akşam Gün Batarken Gel”, “Çile Bülbülüm”, “Kalenin Bedenleri” gibi güzel şarkılar barındıran bir repertuar eşliğinde. Özellikle “Kalenin Bedenleri”nin üç ayrı dilde söylenmesi, oyunun bence ayna özelliği gösteren önemli bir sahnesi, kültürel açıdan…

Ben bu oyunu büyük keyifle izledim, size de tavsiye ederim, yeter ki “geç kalmayın, erken gidin.”
 
Meraklısına "İstanbul Efendisi Ardiyesi": http://istanbulefendisiardiyesi.tr.gg/ANA-SAYFA.htm
                                       


 

25 Kasım 2012 Pazar

“DAR AYAKKABIYLA YAŞAMAK”


                           “DAR AYAKKABIYLA YAŞAMAK”

“Onlar bir tek televizyona inandılar. Televizyonu çok izleyen insanlar bilgili insanlardır. Televizyona inanan insanlar ise aptaldır.”

Yazan         : DUŞAN KOVAÇEVİÇ
Çeviren: BİLGE EMİN
Yöneten: M.NURULLAH TUNCER
Dramaturgi: HATİCE YURTDURU
Sahne Tasarımı: M.NURULLAH TUNCER
Işık Tasarımı       : FATİH MEHMET HAROĞLU
Kostüm Tasarımı: GAMZE KUŞ
Efekt : ERSİN AŞAR
Yönetmen Yardımcısı: ÖZGE KIRIŞ, BİLGE EMİN, CEYLAN ÇETE
Süre  : 120 DK

OYUNCULAR
BENNU YILDIRIMLAR, BORA SEÇKİN, ÇAĞRI ÖZGÜR HÜN, İBRAHİM CAN, MÜGE AKYAMAÇ, NİHAT ALPTEKİ, TANKUT YILDIZ, USKAN ÇELEBİ, VOLKAN AYHAN, YELİZ GERÇEK

Bugün Şehir Tiyatroları’na büyük bir heyecanla gittim, zira Duşan Kovaçeviç’in üç oyununu da görmüş (ikisi bu üçlemenin ilk iki oyunu: “İntiharın Genel Provası”  ve “Buluşma Yeri”, diğeri ise Devlet Tiyatroları’nda izlediğim ve özellikle çok beğenilen “Profesyonel” oyunu) ve üçünü de çok beğenmiş biri olarak özellikle bu üçlemenin son halkasını çok merak ediyordum ve oyun, bu merakımın hakkını bana fazlasıyla geri verdi.
İşçi hakları, ben de dâhil olmak üzere pek çoğumuzun hassas olduğu bir konu. Peki grev hakkını kullanan işçiler ne yapmalıdırlar? Açlık grevinde nasıl bir yol izlemelidirler? Haklarını nasıl korurlar? Oyun, bize beş işçinin fabrikaları özelleştirilerek kapatıldıktan sonraki açlık grevlerini ve bu greve medyanın nasıl yaklaştığını anlatıyor. Kapitalizmin ve medyanın yani “küçük dev adamların” ve işçilerin karşı karşıya gelmesine tanık oluyoruz. Medyanın, emekleri sömürülen, haklarının karşılığı verilmeyen, işi uğrunda sağlığını kaybetmiş, toplumdan tepki görmüş işçileri sömürmesi, bizlere hiç de yabancı değil. İşçiler durumlarını anlatırken, fonda çalan ağlak acıma müzikleri eşliğinde medya ve sistem onlara kahkahalarla güler. Burada sözü kesip medya patronu Maldiv Bey’i oynayan Tankut Yıldız’ı tebrik etmem gerekiyor. Zira karakteri başarıyla yansıttığını düşünüyorum.

Peki, onların televizyona inanmaktan başka çareleri var mıydı? Halk onların hâlini televizyondan öğrenecekti, peki başka bir yol var mıydı seslerini duyurabilmek için? Bunun cevabını hâlâ düşünmekteyim.  Belki gerçek anlamda birlik olsalar, konuşup anlaşsalar daha farklı bir yol izlenebilirdi...Ya da Bennu Yıldırımlar’ın canlandırdığı karakter gibi olan kişiler ne yapmalılar? Bunun cevabını sizlere bırakıyorum… Elbette, o karakter de “rahat” değildi, onun da sıkıntıları vardı, her şeyden önce o da bir kadındı, ama bocalayan bir kadın… Bocalamak iyi midir? 

Oyunda, Tankut Yıldız’dan sonra tebrik etmem gereken başka oyuncular da var, Steva rolündeki Bora Seçkin, Veseli rolündeki Nihat Alpteki ( sağlığını kaybetmiş işçiyi çok iyi canlandırdığını düşünüyorum) ve bugüne kadarki diğer iki oyununda da çok severek izlediğim ve bu oyunda menajer ve sunucu rolünde olan Bennu Yıldırımlar…

Oyunun en önemli artısı ise yaşananları şiddetini koruyarak vermesi, öyle ki haksızlığı, zulmü görüyor ve tüm varlığınızla hissediyorsunuz.

Oyunun dekor ve kostümlerini çok beğendiğimi eklemeliyim. Özellikle ikinci yarıda her oyuncunun kıyafetinde kırmızı renge yer verilmesi ise dikkat çekici bir özellik.

Oyun çıkışında ise Bennu Yıldırımlar ile fotoğraf çektirdim, her ne kadar birebir tanışmasak bile insanın sevdiği oyuncularla (ya da başka daldan sanatçılarla) böyle hoş hatıralarının olması çok anlamlı…

Peki, son söz olarak? Bu sefer kendi sözlerimle değil, sadece bu oyunda değil Buluşma Yeri’nde de geçen bir şarkının çok sevdiğim ve bundan sonra hiç unutmayacağım sözleriyle bitirmek istiyorum yazımı, bu oyunu görmelisiniz, üzerine hep beraber düşünmeliyiz !

“Kiraz açar bayırlarda / artık ilkbahar da yolda / her şey aynı memlekette / her şey aynı ülkemde / sadece ben yokum artık / asma yeşillenir ince ince ince / eski damı sarar o güzelce o güzel / kiraz açar bayırlarda / artık ilkbahar da yolda / her şey aynı memlekette / her şey aynı ülkemde / sadece ben yokum artık…”