SİTEYE DAİR

Öncelikle hoşgeldiniz... Bloğumu 2012 martında heyecanla açtığımda, izlediğim oyunların bende yarattığı etkiyi ve birikimim yettiğince bu oyunları yorumlamayı ve paylaşmayı amaçlamıştım. Sanatın pek çok alanıyla ilgili olmama rağmen tiyatro ile akademik anlamda bir bağım yoktu, çevirmen olduğum için "Tiyatro Çevirmenliği" çok ilgimi çeken bir alandı. Kendimi geliştirebilmek adına pek çok oyun izledim, okudum, araştırdım, düşündüm. Halen devam eden ve edecek olan bu süreç, tiyatroya olan sevgimin dışında ayrı bir bilinç ve birikim kazandırdı. Bundan sonra oyunlarla ilgili yazılar dışında, tiyatroyla ilgili farklı paylaşımlar da yapmak niyetindeyim, çünkü sanat insanın ruhunu zenginleştirir. Bu zenginliği her zaman paylaşmak dileğiyle, Onur.

20 Mart 2012 Salı

DOPDOLU BİR OYUN: VENEDİK TACİRİ


                           DOPDOLU BİR OYUN: VENEDİK TACİRİ
                      
                               “Dert çağıran, bedelini öder…”

Yazan: W. Shakespeare

Çeviren-Yöneten: Nesrin Kazankaya

Dramaturgi: Şafak Eruyar

Dekor-Kostüm: A. Şirin Dağtekin

Karnaval Kostüm ve Maskları: Nilüfer Moayeri

Işık: Yüksel Aymaz

Müzik Yönetmeni: Ezgi Kasapoğlu

Dans Düzeni: Erdinç Anaz

Yön. Yrd.: Zeynep Özden

Video Tasarım: İlker Yiğen - Zeynep Özden


Oynayanlar:
Shylock:  Mehmet Ali Kaptanlar
Antonio:  Can Başak/Muhammet Uzuner
Portia:     Nesrin Kazankaya
Nerissa:   Başak Meşe
Bassanio: Kayhan Teker
Gratiano: Mehmet Aslan
Launcelot: Aytunç Şabanlı/Volkan Aktan
Jessica:   Zeynep Özden
Lorenzo:  Erdinç Anaz
Salarino: Okan Kayabaş

Shakespeare’in 1596/97’de yazdığı “Venedik Taciri”’nin üzerinden yüzyıllar, Tiyatro Pera’nın sergilediği “Venedik Taciri”’nin prömiyerinin üzerinden ise tam dört yıl geçmiş… Benim gibi gönlünü sanata adamış bir genç için ne kadar geç kalmış bir yorum… Ne var ki bu oyun sergilenmeye başladığında lisedeydim ve lisemizin bizlere verdiği yoğunluk gereği tüm lise hayatım boyunca izlediğim oyun sayısı beşi geçmemiştir. (Bu sayı şimdi neredeyse iki haftada beşi buluyor)                      Bu zannediyorum yalnız benim lisemin değil, aynı zamanda genel olarak eğitim sistemimizin bir olumsuzluğu çünkü düşündüğüm zaman sanatla bu kadar ilgili olmama rağmen derslerimden kendime kalan zamanımda ancak dinlenme payı buluyordum ve şimdi üniversiteyi bitirmek üzere olan bir genç olarak o yıllarda derslerimizde işlediklerimizin bir kısmı yerine bizlere haftada en az iki kere tiyatro izleme ve yorumlama şansı verilseydi, etrafımızdaki olay ve olgulara bakışımızın çok daha farklı olacağını düşünüyorum. Elbette ben ve sanatla ilgili arkadaşlarım üniversitede ve ya iş hayatında da kendilerini geliştirebilme, olan biteni kavrayabilme şansı yakaladık ama benim eğitim sistemimizdeki bu eksikle ilgili düşüncem tamamen bir temenni, gelecek kuşakların zihinlerinin açılması, düşünce sistemlerinin değişmesi, daha erken gözlem kazanmaları içindir…
Yine de çok şanslıyım ki Tiyatro Pera’da Brecht’in “Rahat Yaşamaya Övgü”’sünü ve Çekhov’un “Vanya Dayı”’sını izleme şansı buldum. Her ikisini de çok severek seyretmiştim…
Shekespeare’in oyununun yorumlanmasına gelince ise çok başarılı bir modernizasyon olduğunu söyleyebilirim. Özellikle Devlet Tiyatroları’ndaki “Antigone” yorumlamasından sonra (ki başarısız bir modernizasyon olduğunu düşünüyorum) bu başarılı adaptasyonu görmek bana “klasikler de modern bir şekilde yorumlanabiliyormuş” dedirtti. Başarılıdan kastım, usta bir yazarın, düşünürün çok önemli bir metnini bozmadan, sade bir çeviriyle ve başarılı oyunculuklarla ( özellikle Shylock rolündeki Mehmet Ali Kaptanlar’ın göz dolduran oyunculuğunu anmadan geçemem),şık kostümlerle, göz alıcı danslarla (burada da Erdinç Anaz’ın dans düzenine önemli katkıları olduğunu düşünüyorum) ve oyunla çok paralel giden müziklerle harmanlayıp sunulabilmesindendir ki bu noktada Nesrin Kazankaya’nın başarılı yönetmenliğini de tebrik etmek gerekiyor. Bu açıdan “Venedik Taciri” dopdolu bir oyun, belki bazı seyircilere ağır gelebilir ama gerçek sanatseverler tam bir şölenle karşı karşıyalar.
Oyun, Hristiyan ve Musevi ayrımına dayanmakta ve Shakespeare’in sonelerinde de değindiği gibi özünde insanı ele almakta. Bir grup Hristiyan, bir Musevi’yi dolandırırlar fakat Musevi hakkını savunur, ne var ki dönemin koşulları gereğince Musevi olması elindekilerden olmasına yol açacaktır.
Oyunda Musevi Shylock’un Hristiyanlar tarafından küçümsendiğini, alaya alındığını, kızının da Musevi olduğu için babasından utandığını görüyoruz. Oyunun ilerlemesiyle ise Hristiyanlar’ın Shylock’un mal varlığına el koymasına tanık oluruz. Burada dikkatli olmak gerekir, oyun kimilerine antisemitizm içeriyor gibi gelse de Shakespeare Shylock’a “Yahudi insan değil mi, eli tutmaz mı, gözü görmez mi?” dedirterek aslında herkese bakışının eşit olduğunu anlatmak ister. Nitekim finalde Shylock ‘un kendisine ihanet eden kızı dâhil, herkesi affetmesi zayıflığından değil, kendisinde insana özgü “merhamet etme” duygusuna sahip olduğu, yani “insan olduğu” içindir. Shakespeare bir kez daha insan olmayı hatırlatır bize ve insan olmanın erdemlerini. Kötülükler zaten vardır ama önemli olan iyilerin kötülükler karşısında nasıl tepki vermesi gerektiğidir.
Tiyatro Pera’nın beğendiğim bir özelliği daha, kimi oyunlarda eksik bilgilerle önümüze sunulan, kimi çok beğendiğim oyunlarda arayıp da bulamadığım oyun kitapçıklarını çok başarılı ve emek vererek bize sunması, bu açıdan oyunun kitapçığı pek çok açıdan önemli bir kaynak oluşturuyor. Aynı zamanda Tiyatro Pera’nın bugüne kadar oynadığı tüm oyunların kitapçıklarından oluşmuş bir de kitabı var: “Tiyatro Pera'nın On Yılı…” Tiyatroseverler kaçırmasın! Hem oyunu hem de kitabı.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder