“ SEZUAN’IN İYİ
İNSANI”’NIN ÇIĞLIKLARI
“Kardeşinizi
boğazlıyorlar göz yumuyorsunuz! Basıyor çığlığı da siz susuyorsunuz. Aranızda
dolaşıyor zorba, birini daha seçmek için. Susarsak dokunmaz bize diyorsunuz. Ne
mene yerdir burası, ne biçim insanlarsınız siz. Haksızlık yapılan şehirde
ayaklanmalı insanlar. Ayaklanma olmazsa batsın o şehir… Karanlık basmadan
yansın kül olsun !”
Yazan: Bertolt Brecht
Çeviren: Adalet Cimcoz Yöneten: Yücel Erten Müzik: Paul Dessau Müzik Direktörü: Çiğdem Erken Dekor Tasarımı: Ethem Özbora Kostüm Tasarımı: Nalan Alaylı Işık Tasarımı: Yakup Çartık Dramaturgi: Yücel Erten-Şafak Eruyar Yönetmen Yardımcıları: Burak Şentürk-Aylin Gürsoy Asistan: Ece Karaağaç |
Oyuncular:
Shen Te (ve) Shui Ta: Zeynep Ekin Öner Pilot Sun/ Yeğen: Reha Özcan Sucu Wang/İşsiz: İlkay Akdağlı Shin/Çocuk: Zeynep Erkekli 1.Tanrı/ Topal: Zühtü Erkan 2.Tanrı/ Büyükbaba: Uğur Hakan Güneri 3.Tanrı/ Berber Shu Fu: Ahenk Demir Sun'un Annesi/ Yaşlı Orospu: Seval Gökçe Mal Sahibi Mi Tzü: Hanife Şahin Marangoz Lin To/ Papaz/ Bay Chu: Cengiz Baykal Kadın: Mehlika Balkan Adam/ Müşteri: Hakan Şahin Gebe Gelin/ Genç Orospu/ Bayan Su: Aylin Gürsoy Polis/ Garson/ Bay Fu: Yıldırım Gücük |
“İnsan
hem kendine hem de çevresindekilere aynı anda ne kadar iyi olabilir? İyilik
nereye kadardır? Dünya iyi bir yer midir? Dünyada bir tane iyi insan dahi
kalmamış mıdır? Kalanlar nerdedir? İyi olmak için kendimizden ödün mü vermek
gerekir?” İşte bana bu soruları dün akşam seyrettiğim Bertolt Brecht imzalı
“Sezuan’ın İyi İnsanı” oyunu sordurttu. Brecht’in “ kötü olan dünyada iyi bir
insan olarak kalabilme” teması günümüze kesinlikle uyduğu - ve maalesef daha uzun bir süre de uyacak
gibi gözüktüğü için- oyun beni ayrıca etkiledi, kendi yaşamıma dair sorular
sordurttu ve düşündürdü. Her ne kadar yazılarımı oyunun duygusal etkisinden
çıktıktan sonra mantıksal bir çerçevede yazsam da bu yazımı yarı duygusal ve
yarı mantıksal çerçevede yazmaya çalışacağım zira oyunun sordurduğu sorular tüm
dünyanın ve toplumların sorunu olduğu için her zaman güncelliğini koruyacaktır.
Oyun, bu bağlamda aslında her gün bir yerlerde yaşanan sorunları, kavgaları ele
alması açısından, hepimizin hayatına değiyor.
Tanrılar
Sezuan kentine bir ziyarette bulunurlar fakat genç fahişe Shen Te dışında kimse
onları evinde ağırlamak istemez. Ertesi sabah, Tanrılar giderken Shen Te’ye iyi
olmanın erdemlerini sayarlar ve ona teşekkür etmek için bir miktar para
verirler. Shen Te bu parayla yaşantısını düzeltmek ister, fahişeliği bırakır ve
bir tütün dükkânı açar. Ne var ki açması ile bir sürü “aç” insanın dükkânına
doluşması bir olur. Shen Te, tüm bu insanlara iyilikle yaklaşır, olayların
sonunun iyi bir yere varmayacağını tahmin etse bile, çünkü iyi ve erdemli
olması öğütlenmiştir bir kere, o da bundan böyle kötülüğü yok etmek adına iyi
olacaktır. Âşık olur, parasının bir kısmıyla âşık olduğu adama yardım eder,
kendisini sokağa atan ev sahiplerine kapısını açar, açlara pirinç verir. Fakat
bu duruma dur demek için de iyiliksever bir Shen Te’nin yanında “durumu
dengeleyecek”, düzeni sağlayacak bir “amca oğlu”na ihtiyaç vardır. Bunun
üzerine Shen Te erkek kılığına girerek düzeni sağlamaya çalışır. Pilot olma
sevdalısı sevgilisi Sun’dan vazgeçer ve yine insanlara iyilik yapmak
gerektiğini düşündüğü için onlara yardıma koşar. Ne var ki iyilik maraz
doğuracak ve Shen Te sonunda Tanrılar’a hesap soracak ve imdat çığlığı
atacaktır.
Sezuan’ın
İyi İnsanı, beni, Yücel Erten’in rejisi, Adalet Cimboz’un çevirisi, Ethem
Özbora’nın dekor tasarımı, Nalân Alaylı’nın giysi tasarımı ve Yakup Çartık’ın
ışık tasarımı ile bir ders niteliğinde etkiledi. Çeviri bölümü öğrencisi
olduğum için en hassas olduğum nokta çeviriler ve böyle başarılı ve abartısız
çevirilerle karşılaştığım zaman çok mutlu oluyorum. Giysi, dekor ve ışık
tasarımlarının ise oyuna çok uygun olduğunu ve oyunun anlatmak istediği soruna
yardımcı olduğunu düşünüyorum. (Özellikle dekorun kullanımı) Oyunculuklara
gelince, tüm oyuncukların başarısı yanında birkaç ismi ayrıca anmam gerekiyor:
Oyunda iyiliği yansıtmak için elinden geleni yapan ve hem Shen Te hem de Shui
Ta olarak çok başarılı olan, gerek sesini kullanışıyla, gerek duyguyu
verebilmesiyle beni çok etkileyen Zeynep Ekin Öner… Bedensiz Kadın’da izleyip,
etkilendiğim ama özellikle bu oyunda bambaşka bir karakteri (Sun) de böylesi
büyük bir başarı ve sadelikle oynadığını görünce bir kere daha tebrik etmek
istediğim Reha Özcan… Yine Bedensiz Kadın’da hayranlıkla izleyip, “acaba daha
sonra hangi oyunlarda oynayacak” diye merak ettiğim ve bu oyunda(3.Tanrı ve
Berber Shu Fu) izleyip, oyunculuğunu yine çok beğendiğim Ahenk Demir… Ve oyunun
bence temel taşlarından birini(Sucu Wang) başarıyla oynayan İlkay Akdağlı.
Oyunda Paul Desseau’nun yazdığı müziklerin de ayrıca çok etkileyici olduğunu
söylemek isterim. Piano, klarnet ve trompetten oluşan orkestra ise sadeliğiyle
etkiliyordu.
Belki
Shen Te iyiliği de kötülüğü de en ince sınırlarıyla tanıdığı için bir denge
sağlayamadı ya da belki iyiliğin en ince sınırını tanımadığımız için biz mi
iyiliği tam anlamıyla bilemiyoruz, bilmiyorum ama ne var ki Brecht’in de dediği
gibi “dünyayı öyle bir yere götürmeliyiz ki iyilik beklenmemeli”, savaşımız bu
yönde olmalı. Yoksa kötülük her yerde ve çok kolay, biz insanlığın iyi zoru
seven bireyleri olarak iyiliğin zorluğundan sabırla yine iyilik çıkartmalıyız…