YAZ-BOZ
Yazan: F. Yüksel SENDAN
Yöneten: Tonguç DİKME
Oynayanlar: Sencan Oytun TOKUÇ
Öznur ÖZÇELİK DİKME
Artun ÖZSEMERCİYAN
Tonguç DİKME
Cemre YÜCEKÖK
Barkovizyon Çekimleri:
Yöneten: Ziya DEMİREL
Kamera: Doruk YEMENİCİ
Oynayanlar: Elif DUMAN,
Canan GÜNAŞTI,
Ceren TEKELİ, Çağdaş Ekin ŞİŞMAN
Dekor: Murat DOĞAN
Tunca Zeki BERKKURT
Afiş-Broşür Tasarım: Artun ÖZSEMERCİYAN
Alışkın olmadığım
oyunları seviyorum. Özellikle son zamanlarda İtalyan Sahne düzeninden biraz
sıkıldığımı söylemeliyim. Tabi bu durum klasik anlayışa göre oynanan oyunları
hiç sevmediğim anlamına gelmesin, onları da önemsiyorum ve takip edeceğim ancak
tıpkı ilk defa bir oyunlarını izlediğim “Tiyatro Öteki Hayatlar” tiyatrosunun “Yaz-Boz”
oyununda olduğu gibi küçük sahnelerde oynanan bir yaşama şahit olmak bana,
büyük salonlarda büyük büyük oyunculuklarla oynanan oyunlardan daha samimi
geliyor. Elbette, klasik anlayışa göre oynanan bir Shakespeare oyunu ya da başarılı
bir Antik Çağ oyunu izlemek de bana keyif verir, fakat “modern Türk Tiyatrosu
nasıl olmalıdır” diye durup düşündüğüm zaman bana küçük salonlarda seyirciyle
iç içe oyun oynama fikri daha samimi geliyor. En azından bir alternatif olarak
dikkatimi çekiyor. Dün de (10 Mart) keyifli bir Beyoğlu turu yaptıktan sonra
Asmalı Sahne’de izlediğim bu mütevazı oyun, 8 Mart’ı geçtiğimiz şu günlerde
kadınlıkla ve kadın olmakla ilgili düşündürdü.
Genel olarak
baktığımızda toplumumuzda kadınlara bakış bellidir, kadının duyguları,
düşünceleri arka plandadır, hatta bazen o kadar arkadadır ki görünmez bile,
kadın bir yerde çalışsa bile yine de dikiş diker, alışverişe çıkar, temizlik
yapar ama genel olarak düşünmez, sorgulamaz. Oyunun başkahramanı yazar,
yarattığı Nesrin karakterini kendince şekillendirir ama bunun doğruluğundan
kendi de emin değildir, Nesrin kendi duygularını sorgulamadan âşık olur ancak
kahramanımız Nesrin’in aşkının “üzerine düşünülmüş, karar verilmiş bir aşk”
olmasını ister… Başkasına hükmedebilir miyiz? Bu doğru mudur? Belki başkasını
yöneterek onu kendimize âşık edebiliriz ama bu aşk gerçek bir sevgi midir,
yoksa baskı sonucu oluşan bir etkileşim mi? Metne baktığımız zaman cinsiyetçi
bir bakış açısı göze çarpmıyor ancak toplumun bakış açısını düşününce merkeze “kadın
olmak” sorunu yerleşiveriyor. Özünde, başkahraman yazar, bir karakter yaratır
ve onu yönetir ancak düşününce gerçek hayattan hiç de uzaklaşmıyorsunuz,
insanları, çevrenizi yönetmek için illa ki doğaüstü güçlere ihtiyacınız yok, hoşlandığınız
insanları sizi seviyorum demeye zorlayabilirsiniz, hatta bunu başarabilirsiniz
ama samimi olmalarına zorlayamazsınız. Kahramanımız, bu samimiyeti arar. Karakter
yazılmaktan çok kendi öyküsünü yaratmalıdır belki de… Kendi isteklerini
özgürce, hür iradesiyle söyleyebilmelidir. Bunu insanlığa uyarlayabiliriz.
Oyundan beni etkileyen,
kâğıt kalem çıkarıp not alma isteği oluşturan bir repliği de sizinle paylaşmak isterim: “Her zaman
mükemmel olmak da mutsuzluk getirir, hata yapmazsak mutlu olmayı bilmeyiz ki…”
Kelimesi kelimesine aklımda kalmasa da, özünde bunu anlatan bir replikti.
Geçen sene Kadınlar
Gününde “Kargaşa” adlı oyunu izlemiştim Şehir Tiyatrolarında, 8 Mart için
önemli bir oyundu. Bu sene de 10 Mart’ta “Yaz-Boz”’u izledim ve bu oyunu
öncelikle kadına dayalı olarak alıyorum. Çünkü toplumumuzda örnekleriyle sık
karşılaşıyoruz.
Oyun, sade, abartısız
oyunculuklarla, başta söylediğim alternatif tiyatro arayışıma bir örnek
oluşturuyor.
Sahneler arası
geçişlerde kullanılan müzikler ise oyunu keyifli kılan bir diğer unsur,
özellikle Mina’dan şarkısını duymak benim için büyük sürpriz oldu. (Hangi şarkı
olduğu sürpriz olsun)
Çiçekli dekor ise
oyunun “yazlık” havasını yansıtan güzel bir unsur.
Ayrıca barkovizyon
çekimlerinin de oyuna renk kattığını düşünüyorum. Özellikle Sencan Oytun
Tokuç’un “komşu kadınla tekrar buluşabilmek için bahane aradığı” sahnelerdeki
oyunculuğunun bana çok keyif verdiğini söyleyebilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder