“KİMSENİN ÖLMEDİĞİ BİR GÜNÜN
ERTESİYDİ”
“Bizi ecel gelip
almaz…”
Yazan:
Ebru Nihan Celkan
Yöneten
ve Oynayan: Sumru Yavrucuk
Dramaturji:
Sumru Yavrucuk-Onur Coşkun
Yönetmen
Yardımcısı: Onur Coşkun
Mekân
Tasarımı: Başak Özdoğan
Işık
Tasarımı ve uygulama: İsmail Sağır
Müzik-Ses
Tasarım: Berrak Artemiz
Efekt
Uygulama: Onur Kiraz
Fotoğraf:
James Hughes
Beden
dili kullanımı: İlyas Odman
Final
Müziği ve Kayıt: Şirin Vatan/Ceyda Pirali
Kumbaracı50, benim için önemli tiyatrolardan biri.
Her ne kadar bugüne kadar oynadıkları her oyunu göremesem de gördüklerim beni
etkilemiş ve hepsi de “derdi olan” oyunlardı. Aralık ayında yeni projeleri “6
Üstü Oyun” kapsamında altı oyunluk, her ay biri prömiyer yapacak şekilde tek
oyunculu oyunların ilki “Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi”.
Bugüne kadar eşcinsellik temalı oyunlar izlemiştim,
hatta blog sayfamda da yorumlarımı yazmıştım. Ancak “transeksüellikten” bahseden
bir oyunu ilk defa izliyordum. Esmeray’ın merak ettiğim oyunu “Cadının Bohçası”nı
ise kaçırmıştım. Konuyla ilgili olarak ise Türk sinemasından “Gece, Melek ve
Bizim Çocuklar”, “Dönersen Islık Çal”, “Lola+ Bilidikid” filmlerini izlemiştim.
Bir de If’te izlediğim ve fazlasıyla homofobik bir yapıya sahip olan
toplumumuzun tamamının görmesini dilediğim “Benim Çocuğum” belgeseli var.
Konuyla ilgili olarak söylemek isterim ki, her
şeyden önce toplumun bir bireyi olarak tüm bireylere saygı duymak zorundayız,
sevmesek bile… Saygının sevgiden önce gelmesi gerektiğini düşünürüm. Fakat
maalesef yaşadığımız toplumda saygıdan önce nefret geliyor ki nereden baksanız
cinayetsiz geçen tek bir gün yok… Hatırlarsınız, yakın zamanda Doğu’da
askerliğini yaptıktan sonra İstanbul’a, “normal” yaşantısına dönen Umut’un hikâyesinin
anlatıldığı “Nerde Kalmıştık” oyununa dair izlenimlerimi yazmıştım bloğumda.
Her iki oyun da -artık diğer oyunlarını da merak ettiğim- Ebru Nihan Celkan’a ait ve bu oyunun
kahramanının adı da “Umut”. Sanki herkesin “umut yok mu” dediği günümüzde
inadına “var, hem de yanı başımızda”, (oyundan örnekleyecek olursam) “işte
orada, o ağacın arkasında, bir bağırsan, dönüp bakacak” uzaklıkta… Önemli olan
o umudu aşılayabilmek ve saygı duymayı öğretebilmek.
Oyunda, Umut (Sumru Yavrucuk), “bugün kimse ölmedi”
diye başlıyor. Ne kadar alışılmadık değil mi? Ve güzel… Bir saat içerisinde
bize çocukluğundan başlayarak, kısaca hayatını anlatıyor. Annesini, babasını,
çevresini… Her ne kadar o akşam “gullum” (eğlence) yapacak olsa da bir anda
gözleri doluyor, derken kahkahayı basıyor… Sorguladığım en önemli noktalardan
birisi, “çocukken dua ederdim diyor, Allah’ım beni düzelt” diye, düşünün küçük
bir çocuk ya da ergenliğinde biri nasıl bir baskı görüyorsa toplumdan,
kendinden nefret ediyor ama asla korkak değil, her zaman hesap soruyor, gencecik
çocukları bir copla yere yıkan polisten ve annesini kolluyor ya da kalkıp
İstanbul’a ani bir kararla geliveriyor… Umut her zaman var, yaşadığı apartmanda
onu seviyorlar, ama sevgi korumaya yetmiyor, üst kat komşusunu bir anda
indirenler var, nefret baskın geliyor…
Beni etkileyen bir diğer olgu ise “bizi ecel almaz”
cümlesi oldu, cahilliğime verin, ben çok uzun süre hapiste kalan ya da çok ağır
toplumsal yaptırıma mahkûm bırakılan bir trans katili bilmiyorum. Ayrıca araştıracağım.
Sumru Yavrucuk’u ilk defa izledim. Dizi
izlemediğimden ya da kendisinin bir filmini izlemediğim için kendisi hakkında
bilgim söyleşileri ve eşin dostun “ şu dizide çok iyi oynuyor” demesinden öteye gitmiyordu ancak bu oyundaki
performansından sonra bundan sonra oynayacağı diğer oyunları da takip etmeyi
istiyorum. Aynı zamanda oyunun yönetmeni de olan Yavrucuk, adeta kendinden
çıkıp “Umut” oluyor. Performansının çok inandırıcı ve başarılı olduğunu
söylemeliyim. Ayrıca Başak Özdoğan’ın mekân tasarımını da çok sevdim, Berrak
Artemiz’in ses tasarımıyla birleşince, sahne bir anda otel odası, gece kulübü,
park oluyor ve bu düzen çok başarılı bir şekilde sağlanıyor.
Son söz olarak şunu söylemeliyim, nefretin ve
olumsuz duyguların toplumun kalkınmasına bir yararı olmadığı düşüncesindeyim.
Saygı duyarak, iyi bir noktaya gelebiliriz ki kimse “insan eliyle” ölmesin.
Yazdığınız gibi Sumru Yavrucuk,harika bir oyun sergiliyor.Oyunu da güzel yönetmiş.Oyunun sonu,olanlar içimi fena acıttı.Neden insanlar birbirlerine tahammül edemezler?Ahh biraz daha fazla empati kurmaya ihtiyacımız var.
YanıtlaSil