SİTEYE DAİR

Öncelikle hoşgeldiniz... Bloğumu 2012 martında heyecanla açtığımda, izlediğim oyunların bende yarattığı etkiyi ve birikimim yettiğince bu oyunları yorumlamayı ve paylaşmayı amaçlamıştım. Sanatın pek çok alanıyla ilgili olmama rağmen tiyatro ile akademik anlamda bir bağım yoktu, çevirmen olduğum için "Tiyatro Çevirmenliği" çok ilgimi çeken bir alandı. Kendimi geliştirebilmek adına pek çok oyun izledim, okudum, araştırdım, düşündüm. Halen devam eden ve edecek olan bu süreç, tiyatroya olan sevgimin dışında ayrı bir bilinç ve birikim kazandırdı. Bundan sonra oyunlarla ilgili yazılar dışında, tiyatroyla ilgili farklı paylaşımlar da yapmak niyetindeyim, çünkü sanat insanın ruhunu zenginleştirir. Bu zenginliği her zaman paylaşmak dileğiyle, Onur.

5 Eylül 2012 Çarşamba

KORKU TÜNELİ İLE TİYATRO SEZONUNU AÇMAK



        KORKU TÜNELİ İLE TİYATRO SEZONUNU AÇMAK

“Yaşam ne biliyor musun? Kanalizasyonda camdan bir kayık içinde yüzmek… Bokları sevmeyi öğrenmek zorundasın, yoksa yolculuk pek de zevkli olmuyor…”



YAZAN: PHİLİP RİDLEY
YÖNETEN: SAMİ BERAT MARÇALI
ÇEVİREN: ÖZLEM KARADAĞ
OYUNCULAR: MURAT MAHMUTYAZICIOĞLU
                          BANU ÇİÇEK BARUTÇUGİL
                          USHAN ÇAKIR
                          EYÜP EMRE UÇARAY
PROJE EKİBİ: EYÜP EMRE UÇARAY
                        HEVES DUYGU TÜZÜN
                        SAMİ BERAT MARÇALI
DRAMATURJİ: ÖZLEM KARADAĞ
MÜZİK-EFEKT TASARIM: ERSEN KUTLUK
IŞIK TASARIM: EYÜP EMRE UÇARAY
                           USHAN ÇAKIR
KOSTÜM TASARIM: HELUKA TOLAN
                                     MELTEM TOLAN
DEKOR TASARIM: MELTEM TOLAN
AFİŞ TASARIM: CEMRE YEŞİL

Yazıma başlarken yaklaşık üç aylık sabırlı bir bekleyiş sürecinin sonunda bir oyun izleyebilmenin, daha doğrusu 2012-2013 sezonunun ilk oyununu izleyebilmenin mutluluğunu sizlerle paylaşmak istiyorum… Misyonu geniş ve çok çeşitli olan sanatın tanımını elbette burada uzun uzadıya yazmayacağım fakat ne var ki beni eğitmesi, düşündürmesi, kendimle yüzleştirmesi açısından sanatın her dalı benim için çok önemli… Bir toplumda sağlıklı bireylerin oluşabilmesi ve o toplumun kendini hem medeni hem kültürel anlamda uluslararası düzeyde taşıyabilmesi için gerekli olanın da bu olanı düşünüyorum: Kendimizi tanımak ve yüzleşmek… Bu yüzden, sanatın hangi dalı olursa olsun, seçtiğim kitaplarda, filmlerde, tiyatro oyunlarında düşünmeyi ve o hikâyeyi kendi içimde yaşamayı çok severim, bunun geliştirici olduğuna inanırım, acı çekmek, kendimi acımasızca irdelemek pahasına hem de… Yoksa sadece “hoş vakit” geçirmiş olursunuz…   

İkincikat’la tanışmam geçen seneye rastlar, özellikle Limonata adlı oyunlarını çok beğenmiştim, hem konusu hem de oyunculuklarıyla… Yaptıkları anket sonucunda gösterimleri bitmiş oyunlarından tekrar sahnelenmesi en çok istenen “Korku Tüneli” adlı oyun olmuş. “Korku Tüneli” size az önce açıkladığım sanat görüşüme tamamen uyan ve düşündüren bir oyun. Tabi ki arada gülüyorsunuz ama biraz derine indiğiniz zaman kendi korkularınızı düşündürmeye çağırıyor metin sizi, izlediğiniz karakterlerden öte…

Salona girerken diğer İkincikat oyunlarında kullanılmayan, başka bir kapıdan, Haley(Banu Çiçek Barutçugil) ve Presley’in (           Murat Mahmutyazıcıoğlu) evlerinin kapısından giriyorsunuz salona ve bu alışık olmadığınız durum, sizi korku tüneline hazırlıyor… Korku demişken, doğaüstü, fantastik durumlar değil sözünü ettiğim, aksine insanın bizzat içinde olup asla yüzleşemediği, belki de -oyunda da belirtildiği gibi insanın korkuya olan ihtiyacından- yüzleşmek istemediği korku durumlarından bahsediyorum.

“İnsan korkuya neden ihtiyaç duyar?” ,“Bu durum normal midir? “,“Normal nedir?”  gibi soruların yanıtlarını düşünürken üstünüze bir kapı kapanıyor, bir de kilitlenip, zincirleniyor, korunacağız, tıpkı ikiz kardeşler Haley ve Presley gibi… Çikolata ile neşelenip, uyku hapları ve ilaçlarla sakinleşeceğiz, yoksa her an korkularımıza yenik düşebiliriz, bu bizim için çok kötü olur. Yine de bilinçaltımız hiçbir zaman anneciğimiz ve babacığımızın bizi nitelendirdiği gibi “uslu bir çocuk” değildir, onlar bizi her zaman dış dünyadan korumuş ve kollamış, bize dış dünyanın “kötü” bir yer olduğu duygusunu aşılamışlardır. Bilinçaltımız ise korkularla yüzleşmek ister, evlerimize tanımadığımız insanları almak pahasına bile olsa… Bir yanımız “hayır” dese bile, “hayır” aslında evet değil midir? Düşüneceğiz…  Haley’in rüyası bizi Hristiyanlık üzerine düşündürürken, Presley’in eve aldığı eğlence dünyasının yakışıklı ve çekici ismi Cosmo (Ushan Çakır) bizi 21.yüzyılın eğlence kavramı üzerine düşündürür. Yine eğlence dünyasının sorgulanmasından devam edersek, yüzü en kötü kâbuslardan bile daha kötü hale gelmiş ve bir maskenin altında yaşayan “korkunç”  Pitchfork (Eyüp Emre Uçaray) ise “aslında korkularımızı yanlış şeylere yönlendirdiğimizi” gösterdi bana. Zira, tanışmaları sırasında Presley, tokalaşmak için Pitchfork’un elini tutmak dahi istemez, oysa ki Pitchfork’un elleri çok yumuşaktır… Buna karşın, tekinsiz Cosmo’ya güvenir ve onu kızkardeşiyle evde baş başa bırakır. Burada korkuyu net bir şekilde tanımlamamız gerektiğini görüyoruz, bize “alışılmadık” gelen şeyler her zaman korkunç olmayabilir veya güvendiğimiz kimseler her zaman bu güvene sadık olmayabilirler…
Ben oyuna dair bunları düşündüm ve düşünmeye de halen devam ediyorum… 

Oyunculuklardan bahsetmem gerekirse, Banu Çiçek Barutçugil dışındaki tüm oyuncuları ilk defa sahnede seyrediyordum. Ushan Çakır’ı ise severek izlediğim “Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi” filminde seyretmiştim…  Murat Mahmutyazıcıoğlu, bence bir oyunculuk dersi veriyor, oyunun başkarakteri olarak, temposunu düşürmeden ve abartmadan ve diğer karakterlerle paslaşarak… Özellikle Presley ve Cosmo’nun diyaloglarında Ushan Çakır ile çok iyi bir uyum yakaladıklarını düşünüyorum… Banu Çiçek Barutçugil’i daha önce Limonata’da izlemiştim ve bu defa onun daha farklı bir karakteri yine başarıyla oynadığını gördüm. Eyüp Emre Uçaray da kısa ama başarılı performansıyla dikkat çekiciydi…

Çikolata yemek güzeldir, ya da gerekirse uyku hapı alınabilir, fakat önce korkularımızla yüzleşmeliyiz, sebebini tanımalıyız, yoksa çikolatanın tadı ağzımızdan gidince ya da uykudan uyanınca yine benzeri şeyleri yaşarız… Yeni oyun sezonunda ve özellikle hayatınızda bol bol düşünmeniz dileğiyle!

                                                      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder