KORKU TÜNELİ İLE TİYATRO SEZONUNU AÇMAK
“Yaşam ne biliyor musun?
Kanalizasyonda camdan bir kayık içinde yüzmek… Bokları sevmeyi öğrenmek
zorundasın, yoksa yolculuk pek de zevkli olmuyor…”
YAZAN:
PHİLİP RİDLEY
YÖNETEN:
SAMİ BERAT MARÇALI
ÇEVİREN:
ÖZLEM KARADAĞ
OYUNCULAR:
MURAT MAHMUTYAZICIOĞLU
BANU ÇİÇEK BARUTÇUGİL
USHAN ÇAKIR
EYÜP EMRE UÇARAY
PROJE EKİBİ:
EYÜP EMRE UÇARAY
HEVES DUYGU TÜZÜN
SAMİ BERAT MARÇALI
DRAMATURJİ:
ÖZLEM KARADAĞ
MÜZİK-EFEKT
TASARIM: ERSEN KUTLUK
IŞIK
TASARIM: EYÜP EMRE UÇARAY
USHAN ÇAKIR
KOSTÜM
TASARIM: HELUKA TOLAN
MELTEM
TOLAN
DEKOR
TASARIM: MELTEM TOLAN
AFİŞ
TASARIM: CEMRE YEŞİL
Yazıma başlarken yaklaşık üç aylık sabırlı bir bekleyiş
sürecinin sonunda bir oyun izleyebilmenin, daha doğrusu 2012-2013 sezonunun ilk
oyununu izleyebilmenin mutluluğunu sizlerle paylaşmak istiyorum… Misyonu geniş
ve çok çeşitli olan sanatın tanımını elbette burada uzun uzadıya yazmayacağım
fakat ne var ki beni eğitmesi, düşündürmesi, kendimle yüzleştirmesi açısından
sanatın her dalı benim için çok önemli… Bir toplumda sağlıklı bireylerin
oluşabilmesi ve o toplumun kendini hem medeni hem kültürel anlamda uluslararası
düzeyde taşıyabilmesi için gerekli olanın da bu olanı düşünüyorum: Kendimizi
tanımak ve yüzleşmek… Bu yüzden, sanatın hangi dalı olursa olsun, seçtiğim
kitaplarda, filmlerde, tiyatro oyunlarında düşünmeyi ve o hikâyeyi kendi içimde
yaşamayı çok severim, bunun geliştirici olduğuna inanırım, acı çekmek, kendimi
acımasızca irdelemek pahasına hem de… Yoksa sadece “hoş vakit” geçirmiş olursunuz…
İkincikat’la tanışmam geçen seneye rastlar, özellikle Limonata
adlı oyunlarını çok beğenmiştim, hem konusu hem de oyunculuklarıyla… Yaptıkları
anket sonucunda gösterimleri bitmiş oyunlarından tekrar sahnelenmesi en çok istenen
“Korku Tüneli” adlı oyun olmuş. “Korku Tüneli” size az önce açıkladığım sanat
görüşüme tamamen uyan ve düşündüren bir oyun. Tabi ki arada gülüyorsunuz ama
biraz derine indiğiniz zaman kendi korkularınızı düşündürmeye çağırıyor metin
sizi, izlediğiniz karakterlerden öte…
Salona girerken diğer İkincikat oyunlarında kullanılmayan,
başka bir kapıdan, Haley(Banu Çiçek Barutçugil) ve Presley’in ( Murat Mahmutyazıcıoğlu) evlerinin kapısından
giriyorsunuz salona ve bu alışık olmadığınız durum, sizi korku tüneline
hazırlıyor… Korku demişken, doğaüstü, fantastik durumlar değil sözünü ettiğim,
aksine insanın bizzat içinde olup asla yüzleşemediği, belki de -oyunda da
belirtildiği gibi insanın korkuya olan ihtiyacından- yüzleşmek istemediği korku
durumlarından bahsediyorum.
“İnsan korkuya neden ihtiyaç duyar?” ,“Bu durum normal midir?
“,“Normal nedir?” gibi soruların
yanıtlarını düşünürken üstünüze bir kapı kapanıyor, bir de kilitlenip,
zincirleniyor, korunacağız, tıpkı ikiz kardeşler Haley ve Presley gibi…
Çikolata ile neşelenip, uyku hapları ve ilaçlarla sakinleşeceğiz, yoksa her an
korkularımıza yenik düşebiliriz, bu bizim için çok kötü olur. Yine de
bilinçaltımız hiçbir zaman anneciğimiz ve babacığımızın bizi nitelendirdiği
gibi “uslu bir çocuk” değildir, onlar bizi her zaman dış dünyadan korumuş ve
kollamış, bize dış dünyanın “kötü” bir yer olduğu duygusunu aşılamışlardır.
Bilinçaltımız ise korkularla yüzleşmek ister, evlerimize tanımadığımız
insanları almak pahasına bile olsa… Bir yanımız “hayır” dese bile, “hayır”
aslında evet değil midir? Düşüneceğiz…
Haley’in rüyası bizi Hristiyanlık üzerine düşündürürken, Presley’in eve
aldığı eğlence dünyasının yakışıklı ve çekici ismi Cosmo (Ushan Çakır) bizi
21.yüzyılın eğlence kavramı üzerine düşündürür. Yine eğlence dünyasının
sorgulanmasından devam edersek, yüzü en kötü kâbuslardan bile daha kötü hale
gelmiş ve bir maskenin altında yaşayan “korkunç” Pitchfork (Eyüp Emre Uçaray) ise “aslında
korkularımızı yanlış şeylere yönlendirdiğimizi” gösterdi bana. Zira,
tanışmaları sırasında Presley, tokalaşmak için Pitchfork’un elini tutmak dahi
istemez, oysa ki Pitchfork’un elleri çok yumuşaktır… Buna karşın, tekinsiz Cosmo’ya
güvenir ve onu kızkardeşiyle evde baş başa bırakır. Burada korkuyu net bir
şekilde tanımlamamız gerektiğini görüyoruz, bize “alışılmadık” gelen şeyler her
zaman korkunç olmayabilir veya güvendiğimiz kimseler her zaman bu güvene sadık
olmayabilirler…
Ben oyuna dair bunları düşündüm ve düşünmeye de halen devam
ediyorum…
Oyunculuklardan bahsetmem gerekirse, Banu Çiçek Barutçugil dışındaki
tüm oyuncuları ilk defa sahnede seyrediyordum. Ushan Çakır’ı ise severek
izlediğim “Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi” filminde seyretmiştim…
Murat Mahmutyazıcıoğlu, bence bir
oyunculuk dersi veriyor, oyunun başkarakteri olarak, temposunu düşürmeden ve
abartmadan ve diğer karakterlerle paslaşarak… Özellikle Presley ve Cosmo’nun
diyaloglarında Ushan Çakır ile çok iyi bir uyum yakaladıklarını düşünüyorum…
Banu Çiçek Barutçugil’i daha önce Limonata’da izlemiştim ve bu defa onun daha
farklı bir karakteri yine başarıyla oynadığını gördüm. Eyüp Emre Uçaray da kısa
ama başarılı performansıyla dikkat çekiciydi…
Çikolata yemek güzeldir, ya da gerekirse uyku hapı
alınabilir, fakat önce korkularımızla yüzleşmeliyiz, sebebini tanımalıyız,
yoksa çikolatanın tadı ağzımızdan gidince ya da uykudan uyanınca yine benzeri
şeyleri yaşarız… Yeni oyun sezonunda ve özellikle hayatınızda bol bol
düşünmeniz dileğiyle!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder