SİTEYE DAİR

Öncelikle hoşgeldiniz... Bloğumu 2012 martında heyecanla açtığımda, izlediğim oyunların bende yarattığı etkiyi ve birikimim yettiğince bu oyunları yorumlamayı ve paylaşmayı amaçlamıştım. Sanatın pek çok alanıyla ilgili olmama rağmen tiyatro ile akademik anlamda bir bağım yoktu, çevirmen olduğum için "Tiyatro Çevirmenliği" çok ilgimi çeken bir alandı. Kendimi geliştirebilmek adına pek çok oyun izledim, okudum, araştırdım, düşündüm. Halen devam eden ve edecek olan bu süreç, tiyatroya olan sevgimin dışında ayrı bir bilinç ve birikim kazandırdı. Bundan sonra oyunlarla ilgili yazılar dışında, tiyatroyla ilgili farklı paylaşımlar da yapmak niyetindeyim, çünkü sanat insanın ruhunu zenginleştirir. Bu zenginliği her zaman paylaşmak dileğiyle, Onur.

18 Eylül 2012 Salı

TURNİKE


                                 TURNİKE
                     
                         “Tıp, her yerde oynanır…”

                          
yazan: Nur Can Kara
yöneten: Emrah Eren
dekor-kostüm: Melih Karakurt
ışık: Alev Topal
yönetmen yardımcısı: Güney Zeki Göker

polis: Alican Yücesoy/Onur Soyal
amir: Gökhan Bozkurt
adam: Mert Denizmen
ipek: Ece Çelikçapa
ceylan: Canan Atalay
simitçi: Güney Zeki Göker

“Turnike döner, yerler değişir. Siz önünüzdeki kolu iterken, arkadaki kol kıçınıza vurur…” 

Dün akşam Sahne Hal’de –konusu gereği- tüylerimi diken diken eden bir oyun izledim. Toplumumuzun en büyük hastalıklarından ve yüz karalarından biri olan pedofiliyi konu alan bu oyun, çocuk istismarını ele alan nadir oyunlardan. (Tıpatıp aynısı olmasa bile, benzeri bir eksende ilerleyen Şehir Tiyatroları’nın geçen sezonda eleştiri oklarını üzerine çeken oyunu “Günlük Müstehcen Sırlar” da pedofiliyle ilgiliydi ve fazlasıyla “müstehcen” bulunduğu için kimi çevrelerce yasaklanması talep edilmişti. Daha sonra bu oyunun “yeterli derecede” müstehcen olmadığı sonucuna varılmış ve devam etmesine izin verilmişti. Her ne kadar ekim programında gözükmese bile “Günlük Müstehcen Sırlar”, toplumsal farkındalığı harekete geçirme gücüne sahip olması bakımından devam etmesi gereken bir oyun) Çocuk istismarı, toplumca hiç de yabancısı olmadığımız bir konu. Gazetelerde hemen her gün okuduğumuz ve adeta suçlu olarak küçücük çocukların, kardeşlerimizin, kızlarımızın, oğullarımızın gösterildiği bir toplumda yaşıyoruz ve hastalıklı insanlar sokakta ellerini rahatça sallayarak dolaşabiliyorlar. Oyundan alıntılamamam gerekirse daha duygularını tanımlama aşamasına bile gelmemiş küçücük bir çocuk, nasıl olur da “kendi rızasıyla” bir sürü kişiyle beraber olabilir? Yoksa o da mı kuyruk sallamıştır? Tabi, yoksa onca adam niçin onlara saldırsın değil mi? Görüldüğü gibi çok büyük bir sorunla karşı karşıyayız ve bu durum çözülmedikçe de yarınlarımıza sağlıklı bireyler yetiştirmek hedefimiz, bir ütopyadan öteye gidemez. Tabi, o hedefi gerçekleştirmek istiyorsak. Oyunda, Mert Denizmen pedeofili babayı başarıyla canlandırıyor. Baba, çocuk istismarından hapse girmiş ve beş yıl yatmıştır. Tabi ki, içerideki “ağır  ağabeylerimiz” bu pedofili babanın “hakkından gelmişlerdir”, ama pedofilinin bir suç olması yanında hapisle iyileştirilemeyecek bir hastalık olduğu olgusunu da unutmayalım. Elbette, hapis, pedofili hastalarını, çocuklarımızdan uzak tutacaktır ama o “hastalar” hapisten çıktıklarında, yine eski hayatlarına dönmeyecekler midir, tabi hapis-polis korkusu oluşmazsa… Bunun için çok ciddi önlemler alınmak zorundadır.

Bana bunları düşündürmesi açısından oldukça doyurucu bir oyun olduğunu söyleyebilirim Turnike’nin. Oyun, pedofili yanında ekranlarda, şarkı yarışmalarında, ya da genel adıyla “eğlence programlarında”  yer alan henüz reşit olmamış çocukların kullanılmasına da sağlam bir eleştiri yolluyor.

Oyunculuk anlamında ise, sade ve etkileyici performanslar görüyoruz, polis rolündeki Onur Soyal, amir Gökhan Bozkurt, pedofili baba rolünün hakkından başarıyla gelen Mert Denizmen, rolü gereği masumiyeti bizlere yansıtan Ece Çelikçapa, rolünün amacı oyun sonuna doğru belli olan Canan Atalay ve rolü az ama önemli etkisi olan simitçi rolündeki Güney Zeki Göker.

Turnike, geçen sezon izlediğim ve hem konusuyla hem de Mert Turak’ın etkileyici oyunculuğuyla çok beğendiğim “Sen Olmak Nedir”’in de yazarı olan Nur Can Kara’ya ait. Konuları itibariyle çok farklı oldukları için bu iki oyunu karşılaştırmayacağım fakat Nur Can Kara’nın kaleminde özellikle toplumumuza değen bir taraf var, bunu her iki oyunda da gördüm.

Oyunda sahne geçişleri, alışık olmadığımız bir tarzda düzenlenmiş ve efektlerle desteklenmiş. Oyunun çocuk parkında geçmesini de oldukça anlamlı buldum.
Sağlıklı ve mantıklı düşünen bireyler olarak hepimizin oldukça hassas olduğunu düşündüğüm bu konulu oyundan çıktıktan sonra ise, “bunu durdurmak için, bilinçliliğimi eyleme dökebilmek için ne yapmak gerekir” diye düşündüm, bu tabi ki birkaç kişinin hareketiyle olmayacak bir şey ama birer birer, grup grup sesimizi duyurursak, birilerine değebilirsek, elbette bir şeyler değişir.  Tıpkı oyunun umutlu olduğu gibi ben de umutluyum, önümüzde almamız gereken çok uzun yollar olsa da… Bu yolda çok önemli bir farkındalık yarattıkları için tüm ekibe teşekkürlerle...

                                             
                                           
                                                  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder