“YOKUŞ
AŞAĞI EMANETLER”
ALTIDAN
SONRA TİYATRO& LOKOSTOFF! ORTAK YAPIMI
Yönetenler: Yaman Ömer Erzurumlu –
Wilhelm Schneck
Teknik Sorumlu: İhsan Dehmen
Teknik Asistan: Onur Kiraz
Ses Tasarım: Onur Kahraman
Fotoğraflar: Erhan Yürük
Afiş Tasarımı: Alper San
Oyuncular: Gülşah Fırıncıoğlu,
İsmail Sağır, Kathrin Hildebrand (konuk oyuncu), Selen Şeşen, Sinem Öcalır,
Yaman Ömer Erzurumlu
Haziranda sezonun kapanmasından
bu yana tiyatro ile ilgili pek çok oyun kitabı, makale ve deneme okudum. Tüm bu
okumalar tiyatroya dair ilgim ve birikimimi geliştirmemi sağlarken, aynı
zamanda her zaman “acaba daha farklı bir tiyatro nasıl yapılır” sorusunu düşündürdü.
Lisans tezim için seçtiğim oyunu çevirirken Fransa tiyatrosunu tanıma fırsatım
olmuştu ve İtayan sahne anlayışının yanında pek çok alternatif tiyatro örneği bulunduğunu
görmüştüm. Bu tiyatroların oyunları, kimi zaman bir çatı katında, kimi zaman
bir ormanda, kimi zamansa bir çöp konteynerında oynanabiliyordu. İstanbul’da da
oyunlarını, tiyatro anlayışlarını çok önemsediğim alternatif tiyatrolar var (ve
iyi ki de var, artık kıymetlerini çok daha fazla bilmemiz gerekiyor). Ancak bugüne kadar hiç tiyatro salonu dışındaki
bir mekânda (“Yokuş Aşağı Emanetler”, Gönül Sokak, İstiklal Caddesi ve
Kumbaracı Yokuşunda geçiyor) geçen bir oyun izlemediğim ve “daha değişik ne
olabilir” düşünceme yanıt verdiği için “Yokuş Aşağı Emanetler” farklı bir
deneyim oldu. Oyunun ortak yapımcısı Alman Lokostoff! Tiyatro topluluğu ise on
iki yıldır oyunlarını tiyatro salonu dışında sergiliyormuş, bir tramvayda “Hamlet”
oynamışlar. Başarılı ya da başarısız olsun, deneme cesaretini göstermek bile
bence çok önemli. Ki bu cesaretin tiyatronun dinamizmini sağlayacağına inanıyorum.
Oyunun teması “kentsel
dönüşüm”. Oldukça geniş olan bu temayı beş karakter üzerinden izliyoruz. Her
yemeğin bir hikâyesi olduğunu söyleyen Rum aşçı Dudu (Gülşah Fırıncıoğlu), fiziki
anlamda sağ kolu olmayan ama başkasının “kolu olmuş” anahtarcı (Yaman Ömer
Erzurumlu), bir palyaço (Selen Şeşen), bir kâğıt toplayıcısı ( İsmail Sağır) ve
oyunun en başından beri seyirciye eşlik eden en aktif karakter kibritçi kız
(Sinem Öcalır). Oyun, Gönül Sokak’ta başladığında size “abla/abi kibrit alır
mısın” diye soruyor. Tıpkı kâğıt toplayıcısı Yusuf’un Kumbaracı yokuşunda kendi
hikâyesini anlattığı zamanki gibi, oyunculuk konumunda en ufak bir abartı
görmüyoruz. Gerçekçi karakterler ve sade oyunculuklar. Fakat burada Palyaço ve
Dudu’ya biraz daha yer verilemez miydi diye düşündüm. Gerçi Dudu bize hikâyesini
anlatıyor ama Palyaço’ya dair bir bilgi öğrenemedik. Bu karakterlerin dışında Anahtarcı
da hikâyesini anlatıyor ama beni en çok etkileyen karakterler Kibritçi Kız ve
Yusuf. Bu etkilenme durumunu ise oyunculuktan ziyade bu iki karakterin baskın tutulmasına
bağlıyorum. Oyundaki rollerin ağırlığı bana göre 1) Kibritçi Kız, 2) Yusuf, 3) Anahtarcı,
4) Dudu ve 5) Palyaço şeklinde. Seyrederken aynı zamanda yoldan geçen bilet
almamış seyircinin tepkilerini de gözledim, bu açıdan bakıldığında Palyaço ilgi
uyandıran bir karakterdi. Tabi bu seyirci nüfusunu arttıran diğer nokta ise
Palyaço’yu İstiklal’de izliyor oluşumuzdu. İnsanlar merak ediyor, ilgi
gösteriyordu. Yusuf’un hikâyesini dinlerken ise yokuşa indiğimiz için sadece
biletli seyirci ve arada yoldan geçen birkaç kişi vardı. Yusuf’un sahnesi bence
bu oyunun oyunculuk anlamında en zor sahnesiydi. Hem karakterin hareketini
yansıtmak, hem öyküsünü anlatmak, bir yandan sırtında kocaman kâğıt toplama torbası
varken yoldan geçen arabalara yol verip (hatta kimisinde “geç abicim” diye
takılarak) seyircinin de ilgisini bir an kaybetmeden oyunu devam ettirmek kolay
olmasa gerek. Bunun için İsmail Sağır’ı tebrik ediyorum.
Beş karakter izlesek de “kentsel
dönüşüm” adı altında dönüştürülmeye, hikâyelerinden koparılmaya,
uzaklaştırılmaya çalışılan bir toplum ve öğeleri arkaplanda sözü edilen. Oysa Dudu’nun dediği gibi hikâyesiz yemek olur
muydu? “Kırk yıllık hatırı olduğu söylenen bir fincan kahveyi bir masa etrafında
beraberce içmek” kendi arzumu da dile getirmesinin yanında, oyundan aklıma
kazınmış önemli bir söz.
“Yokuş Aşağı Emanetler”
ekim ayında sadece 23’ünde oynayacak. Kasımda oynar mı bilmiyorum ama kış
nedeniyle bahara kadar olmayacak. Oyunun bir sene önce prömiyer yaptığını da
varsayarsak, geç kalmadan izlemenizi isterim. Oyunu –tabi biletinizi aldıktan
sonra- Sultanahmet Köftecisi’nin yanındaki Gönül Sokak’ta Propaganda’nın
yanında kurulmuş standtta kimliğiniz karşılığında kulaklık alarak izleyebiliyorsunuz.
Tüm sahne geçişleri, mekân değişiklikleri ve ses sistemi sorunsuz işledi,
seyircinin dikkati dağılmadı, aksine gitgide daha da ilgi duydu, güvenlik
konusunda da bir sıkıntı yaşanmadı. Dilerim bundan sonra bu tarz dış mekân
oyunları artar. Ki artması yepyeni bir tiyatro seyircisi sağlayacağı
inancındayım.
Son söz: Gezi
Direnişinden sonra içlerinde Kumbaracı50’den Yiğit Sertdemir’in de yazarı
olduğu dört yazar dört farklı hikâye ve oyuncuyla “Gezerken” adlı oyunu
sahnelemeye başladılar. Bu oyun haziran ayından beri İstanbul’un pek çok
parkında sergilendi. Henüz izleyemesem de dış mekânda oynanan bir diğer oyun
olarak örnek gösterilebilir. Altfest adı verilen yeni metinlere dayalı tiyatro
festivali kapsamında yarın akşam ilk olarak bir kapalı mekânda (Maya Cüneyt
Türel Sahnesi) sahnelenecek.
Ben de geçen sezon izlemiştim.İzleyici olarak hoş bir tecrübeydi.Hoşuma da gitmişti.Yorumunuzda ki düşüncelerinize katılıyorum.
YanıtlaSil