SİTEYE DAİR

Öncelikle hoşgeldiniz... Bloğumu 2012 martında heyecanla açtığımda, izlediğim oyunların bende yarattığı etkiyi ve birikimim yettiğince bu oyunları yorumlamayı ve paylaşmayı amaçlamıştım. Sanatın pek çok alanıyla ilgili olmama rağmen tiyatro ile akademik anlamda bir bağım yoktu, çevirmen olduğum için "Tiyatro Çevirmenliği" çok ilgimi çeken bir alandı. Kendimi geliştirebilmek adına pek çok oyun izledim, okudum, araştırdım, düşündüm. Halen devam eden ve edecek olan bu süreç, tiyatroya olan sevgimin dışında ayrı bir bilinç ve birikim kazandırdı. Bundan sonra oyunlarla ilgili yazılar dışında, tiyatroyla ilgili farklı paylaşımlar da yapmak niyetindeyim, çünkü sanat insanın ruhunu zenginleştirir. Bu zenginliği her zaman paylaşmak dileğiyle, Onur.

6 Ekim 2013 Pazar

"YOKUŞ AŞAĞI EMANETLER"


                             “YOKUŞ AŞAĞI EMANETLER”

     ALTIDAN SONRA TİYATRO& LOKOSTOFF! ORTAK YAPIMI

 
Yönetenler: Yaman Ömer Erzurumlu – Wilhelm Schneck

Teknik Sorumlu: İhsan Dehmen     

Teknik Asistan: Onur Kiraz

Ses Tasarım: Onur Kahraman

Fotoğraflar: Erhan Yürük

Afiş Tasarımı: Alper San

Oyuncular: Gülşah Fırıncıoğlu, İsmail Sağır, Kathrin Hildebrand (konuk oyuncu), Selen Şeşen, Sinem Öcalır, Yaman Ömer Erzurumlu
 
 
                              
Haziranda sezonun kapanmasından bu yana tiyatro ile ilgili pek çok oyun kitabı, makale ve deneme okudum. Tüm bu okumalar tiyatroya dair ilgim ve birikimimi geliştirmemi sağlarken, aynı zamanda her zaman “acaba daha farklı bir tiyatro nasıl yapılır” sorusunu düşündürdü. Lisans tezim için seçtiğim oyunu çevirirken Fransa tiyatrosunu tanıma fırsatım olmuştu ve İtayan sahne anlayışının yanında pek çok alternatif tiyatro örneği bulunduğunu görmüştüm. Bu tiyatroların oyunları, kimi zaman bir çatı katında, kimi zaman bir ormanda, kimi zamansa bir çöp konteynerında oynanabiliyordu. İstanbul’da da oyunlarını, tiyatro anlayışlarını çok önemsediğim alternatif tiyatrolar var (ve iyi ki de var, artık kıymetlerini çok daha fazla bilmemiz gerekiyor).  Ancak bugüne kadar hiç tiyatro salonu dışındaki bir mekânda (“Yokuş Aşağı Emanetler”, Gönül Sokak, İstiklal Caddesi ve Kumbaracı Yokuşunda geçiyor) geçen bir oyun izlemediğim ve “daha değişik ne olabilir” düşünceme yanıt verdiği için “Yokuş Aşağı Emanetler” farklı bir deneyim oldu. Oyunun ortak yapımcısı Alman Lokostoff! Tiyatro topluluğu ise on iki yıldır oyunlarını tiyatro salonu dışında sergiliyormuş, bir tramvayda “Hamlet” oynamışlar. Başarılı ya da başarısız olsun, deneme cesaretini göstermek bile bence çok önemli. Ki bu cesaretin tiyatronun dinamizmini sağlayacağına inanıyorum.
Oyunun teması “kentsel dönüşüm”. Oldukça geniş olan bu temayı beş karakter üzerinden izliyoruz. Her yemeğin bir hikâyesi olduğunu söyleyen Rum aşçı Dudu (Gülşah Fırıncıoğlu), fiziki anlamda sağ kolu olmayan ama başkasının “kolu olmuş” anahtarcı (Yaman Ömer Erzurumlu), bir palyaço (Selen Şeşen), bir kâğıt toplayıcısı ( İsmail Sağır) ve oyunun en başından beri seyirciye eşlik eden en aktif karakter kibritçi kız (Sinem Öcalır). Oyun, Gönül Sokak’ta başladığında size “abla/abi kibrit alır mısın” diye soruyor. Tıpkı kâğıt toplayıcısı Yusuf’un Kumbaracı yokuşunda kendi hikâyesini anlattığı zamanki gibi, oyunculuk konumunda en ufak bir abartı görmüyoruz. Gerçekçi karakterler ve sade oyunculuklar. Fakat burada Palyaço ve Dudu’ya biraz daha yer verilemez miydi diye düşündüm. Gerçi Dudu bize hikâyesini anlatıyor ama Palyaço’ya dair bir bilgi öğrenemedik. Bu karakterlerin dışında Anahtarcı da hikâyesini anlatıyor ama beni en çok etkileyen karakterler Kibritçi Kız ve Yusuf.   Bu etkilenme durumunu ise oyunculuktan ziyade bu iki karakterin baskın tutulmasına bağlıyorum. Oyundaki rollerin ağırlığı bana göre 1) Kibritçi Kız, 2) Yusuf, 3) Anahtarcı, 4) Dudu ve 5) Palyaço şeklinde. Seyrederken aynı zamanda yoldan geçen bilet almamış seyircinin tepkilerini de gözledim, bu açıdan bakıldığında Palyaço ilgi uyandıran bir karakterdi. Tabi bu seyirci nüfusunu arttıran diğer nokta ise Palyaço’yu İstiklal’de izliyor oluşumuzdu. İnsanlar merak ediyor, ilgi gösteriyordu. Yusuf’un hikâyesini dinlerken ise yokuşa indiğimiz için sadece biletli seyirci ve arada yoldan geçen birkaç kişi vardı. Yusuf’un sahnesi bence bu oyunun oyunculuk anlamında en zor sahnesiydi. Hem karakterin hareketini yansıtmak, hem öyküsünü anlatmak, bir yandan sırtında kocaman kâğıt toplama torbası varken yoldan geçen arabalara yol verip (hatta kimisinde “geç abicim” diye takılarak) seyircinin de ilgisini bir an kaybetmeden oyunu devam ettirmek kolay olmasa gerek. Bunun için İsmail Sağır’ı tebrik ediyorum.
Beş karakter izlesek de “kentsel dönüşüm” adı altında dönüştürülmeye, hikâyelerinden koparılmaya, uzaklaştırılmaya çalışılan bir toplum ve öğeleri arkaplanda sözü edilen.  Oysa Dudu’nun dediği gibi hikâyesiz yemek olur muydu? “Kırk yıllık hatırı olduğu söylenen bir fincan kahveyi bir masa etrafında beraberce içmek” kendi arzumu da dile getirmesinin yanında, oyundan aklıma kazınmış önemli bir söz.
“Yokuş Aşağı Emanetler” ekim ayında sadece 23’ünde oynayacak. Kasımda oynar mı bilmiyorum ama kış nedeniyle bahara kadar olmayacak. Oyunun bir sene önce prömiyer yaptığını da varsayarsak, geç kalmadan izlemenizi isterim. Oyunu –tabi biletinizi aldıktan sonra- Sultanahmet Köftecisi’nin yanındaki Gönül Sokak’ta Propaganda’nın yanında kurulmuş standtta kimliğiniz karşılığında kulaklık alarak izleyebiliyorsunuz. Tüm sahne geçişleri, mekân değişiklikleri ve ses sistemi sorunsuz işledi, seyircinin dikkati dağılmadı, aksine gitgide daha da ilgi duydu, güvenlik konusunda da bir sıkıntı yaşanmadı. Dilerim bundan sonra bu tarz dış mekân oyunları artar. Ki artması yepyeni bir tiyatro seyircisi sağlayacağı inancındayım.
Son söz: Gezi Direnişinden sonra içlerinde Kumbaracı50’den Yiğit Sertdemir’in de yazarı olduğu dört yazar dört farklı hikâye ve oyuncuyla “Gezerken” adlı oyunu sahnelemeye başladılar. Bu oyun haziran ayından beri İstanbul’un pek çok parkında sergilendi. Henüz izleyemesem de dış mekânda oynanan bir diğer oyun olarak örnek gösterilebilir. Altfest adı verilen yeni metinlere dayalı tiyatro festivali kapsamında yarın akşam ilk olarak bir kapalı mekânda (Maya Cüneyt Türel Sahnesi) sahnelenecek.
 
                                          
 
                                        

1 yorum:

  1. Ben de geçen sezon izlemiştim.İzleyici olarak hoş bir tecrübeydi.Hoşuma da gitmişti.Yorumunuzda ki düşüncelerinize katılıyorum.

    YanıtlaSil