TARANTİNO
FİLMLERİ TADINDA “INISHMORELU YÜZBAŞI”
Yazan: Martin McDonagh
Çeviren: Mehmet Ergen
Yöneten: Murat Karasu
Dekor Tasarımı: Ethem Özbora
Kostüm Tasarımı: Yıldız İpeklioğlu
Işık Tasarımı: Akın Yılmaz
Müzik: O. Enes Kuzu
Yönetmen Yardımcısı: İlkay Akdağlı
Oyuncular:
Donny: Cengiz
Baykal
Davey: Engin
Şahin
Padraic: Reha
Özcan
Mairead: Deniz
Elmas
Christy:
Hakan Şahin
James: Can
Öztopçu
Brendan:
İlkay Akdağlı
Joey: Orkun
Gülşen
Sahne Amiri: Reşit Arslan
Kondüvit: Ersin Sönmez
Işık Kumanda: Gökhan Gülçebi
“Inishmorelu Yüzbaşı” oyunu Martin McDonagh’ın
izlediğim ikinci metni. Birkaç hafta önce Asmalı Sahne’de izlediğim fakat vakitsizlik
sebebiyle bloğumda değerlendiremediğim “Yalnız Batı” oyunu, birkaç sezon önce
sahnelenen ve izleyemediğim için üzüldüğüm, “acaba nasıldı?” dediğim “Yastık Adam” ve “Leenane'in
Güzellik Kraliçesi” oyunları da diğer önemli eserleri.
Örgüt başı Padraic “hayattaki tek arkadaşı” kedisi Arap
öldürülünce çılgına döner ve babasıyla, babasının yardımcısını kurşuna dizmek
ister. Ben metindeki - oyunun kitapçığında da belirtildiği üzere - kedi simgesini
“vatan”, “namus”, “kutsal değerler” olarak ele alıyorum. Terörün
sıradanlaştığı, her gün bir yerlerin patladığı, tarandığı zamanlardan
geçiyoruz, bu belki hemen evimizin önü değil ama birkaç mahalle ötesi bile
olabilir. Silahın varsa güçlüsündür, yoksa zayıf ve o silah bir gün sana da
dönebilir. Bir kedi yüzünden, daha doğrusu “birisi için çok büyük önem taşıyan
herhangi bir şey veya biri” yüzünden
hayatınızdan olabilirsiniz. Masumsanız bile (olmasanız bile cezası ölüm müdür,
o da ayrı konu)… Oyunda ayrıca
cinsiyetçi bakış açısını da çok net görebiliyoruz, uzun saçlı erkeklere “karı
kılıklı” ya da kısa saçlı kadınlara “oğlan çocuğu” denmesi gibi.
Oyunda silahlar patlar, yapma etler gösterilir, kan
gövdeyi götürür… Bunlar elbette oyunun bir gereğidir. Bu sahnelerde çıkan
seyirciler olduğunu duymuştum ve oyunu izlerken bizzat şahit oldum, elbette o
seyircilere bir lafım olamaz, yalnız oyunu savunduğum nokta herhangi bir şiddet
olmadan da böyle bir oyunun aynı sert etkiyi yaratamayacağı yönünde… Elbette
şiddet yanlısı değilim, hele bu oyundan önce tiyatroda silah patlamasına son
derece karşı olduğumu da belirteyim, ne var ki oyun gereği böyle olması
gerekiyorsa da silah patlamalı. Hem o silahlar yan sokağımızda patlayınca oralı
olmuyoruz da oyunda ateşlendiği zaman niye tepki gösteriyoruz? Belki düşünmeye
buradan başlamak gerekiyor. Bu açıdan önemli bir metinle karşı karşıyayız.
Oyunun başarılı çevirisi ise severek takip ettiğim
Mehmet Ergen’e ait. (Yönettiği “Önce Bir Boşluk Oldu Kalp Gidince Ama Şimdi İyi”
oyununu özellikle tavsiye ederim.)
Oyunculuklar açısından da doyurucu bir oyun “Inishmorelu
Yüzbaşı”. Özellikle Reha Özcan’ın oyunculuğunu çok beğendim. Bloğumu takip
edenler hatırlayacaklardır, geçen sene yorumumu yazdığım “Sezuan’ın İyi İnsanı”
adlı oyundaki oyunculuğunu da çok beğenmiştim. Kendisini ilk defa birkaç sezon
önce yine Devlet Tiyatroları tarafından sahnelenen “Bedensiz Kadın”’da
seyretmiştim ve bu oyunlardaki karakterleri birbirinden çok farklıydı. Yine de
zannediyorum bu üç oyun içerisinden bu oyundaki performansı, şimdiye kadarkiler
arasında en unutulmaz performansıydı.
Ayrıca Deniz Elmas’ı da performansından ötürü tebrik
etmek isterim. Kendisini ilk defa geçen sezon “Aşkın Sıradanlığı” oyununda seyretmiştim
ve bu oyundaki oyunculuğunda gördüm ki farklı karakterleri başarıyla
canlandırıyor.
Oyunun dekor tasarımı ise Ethem Özbora’ya ait. Kendisini
“Sezuan’ın İyi İnsanı” oyunundaki dekor tasarımından biliyorum. Hatta mavi arka
fonu görünce oyunun “Sezuan’ın İyi İnsanı” ile bir bağlantısı olacak mı diye
düşünmedim değil ama iki oyun birbirinden çok farklı.
Yorumları okuyunca bu oyun için “Quentin Tarantino
filmleri tadında” denmiş, buna ben de katılıyorum. Bu sene Devlet
Tiyatrolarında izlediğim en güzel oyunlar olan “Sessizlik” ve “Yağmur Durduğunda”’ya “Inishmorelu Yüzbaşı”’yı
da ekliyorum.
Güzel metin, başarılı reji, sağlam oyunculuklar, izlenmeli…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder