SİTEYE DAİR

Öncelikle hoşgeldiniz... Bloğumu 2012 martında heyecanla açtığımda, izlediğim oyunların bende yarattığı etkiyi ve birikimim yettiğince bu oyunları yorumlamayı ve paylaşmayı amaçlamıştım. Sanatın pek çok alanıyla ilgili olmama rağmen tiyatro ile akademik anlamda bir bağım yoktu, çevirmen olduğum için "Tiyatro Çevirmenliği" çok ilgimi çeken bir alandı. Kendimi geliştirebilmek adına pek çok oyun izledim, okudum, araştırdım, düşündüm. Halen devam eden ve edecek olan bu süreç, tiyatroya olan sevgimin dışında ayrı bir bilinç ve birikim kazandırdı. Bundan sonra oyunlarla ilgili yazılar dışında, tiyatroyla ilgili farklı paylaşımlar da yapmak niyetindeyim, çünkü sanat insanın ruhunu zenginleştirir. Bu zenginliği her zaman paylaşmak dileğiyle, Onur.

1 Aralık 2012 Cumartesi

" UĞRAK YERİ "


                              
                                    UĞRAK YERİ

Yazan: Philip Ridley
Çeviren: Seda Yıldız
Yöneten: Sami Berat Marçalı
Yönetmen Yardımcısı: Gözde Kocaoğlu
Proje Ekibi: İbrahim Çiçek, Erbil Çokeker, Gül Arıcı
Oynayanlar: İpek Bilgin
                     Barış Gönenen

Fındıklı’da yağmurlu bir gece vakti. Craft Tiyatro’ya ilk gidişim (diğer oyunlarını görmek için sabırsızlanıyorum) Terastayız, hava çok soğuk olmamakla birlikte serince, dolunay var. Aklımda Haris Alexiou’nun Panselinos şarkısı, fazla mı romantik oldu? Hayır, olsa bile birazdan gerçeklikle çarpışacağız. Ama siz yine de bu yazıyı okumadan önce playlistte Panselinos’yu bir dinleyin.

Kapının açılmasıyla birlikte Anita ile karşılaşıyoruz, sinirli… Nasıl olmasın ki? Oğlunu bir nefret cinayetinde kaybetmiş. Üstüne üstlük toplumdan destek göreceği yerde yadırganıyor, istenmiyor, arkasından konuşuluyor… Ne kadar tanıdık değil mi? Bu hafta Türkiye’deki erkeklik hallerine dair pek çok oyun izledim, Uğrak Yeri, yerli bir yazara ait olmamasına rağmen başarılı çevirisi(çeviri Seda Yıldız’a ait) ve Türkiye’deki geçerliliği ile son derece gerçekçi bir oyun… İzlediğim bu oyunlardan sonra sorduğum sorular ise: “Neden bu kadar nefret ediliyor? Niye nefret ediyoruz? Niye susuyoruz? Niçin tepki göstermiyoruz? Oldu… Yeter ki bize dokunmasınlar diyoruz… Geçenlerde üniversitede siyaset felsefesi dersinin sınavını olurken bir çocuk “ düşünür x gaymiş” dedi. Bunu espri yapmak için söylediğini düşünüyor. Peki, bu ne demek oluyor?  Yani eşcinselseniz toplum hayatında toplumsal saygınlık konumunda çok gerilerde kalıyorsunuz anlamına geliyor. Hem de ne kadar iyi ve artıları olan bir insansanız bile… Peki ben orada ne yaptım? Sustum… Pek çok insanın yaptığı gibi, hiç tepki göstermedim ve sustum ama bu oyunu izledikten sonra susmamaya karar verdim, toplumsal homofobiyi değiştirmeye gücüm yeter mi bilmiyorum ama artık kimsenin değil gözlerine cam girerek ve dövülerek ölmesine razı olmak, kimsenin toplumsal baskıdan en ufak bir kötü bakış, ya da imalı bir söz almasına razı olmayacağım. Asla homofobik bir insan olmadım ama anlattığım olay da dâhil olmak üzere şahit olduğum neredeyse hiçbir olayda tepki göstermedim ama bu suskunluğa artık dur demek gerektiğini düşünüyorum. Toplumsal barış ve huzuru insanları kendimizden ayırıp uzaklaştırarak değil, saygı duyarak ve kabul ederek kazanacağımızı düşünüyorum, bunun için de toplumumuzun ciddi bir eğitime ihtiyaç duyduğunu söylemem gerek. Fakat ne yazık ki bu eğitim, okullarda, ders kitaplarında ya da -bazen- ailede verilmiyor. Bizlere görev düşüyor, belki ben dâhil pek çok kişi o sırada o lafı söyleyen çocuğa tepki gösterseydik, bir daha benzeri bir lafı söyleyemezdi ve hatasını düşünürdü. (belki hiç değişmezdi ancak uyarmak susmaktan yeğdir diye düşünüyorum) Kimse kimseyi sevmek ya da benimsemek zorunda değil, ancak saygı, toplumsal düzenin kilometre taşıdır, olmazsa olmazdır, yoksa kaosa sürüklenmek işten bile değildir…

“Uğrak Yeri” beni harekete geçirdi, önceki yazılarımdan tahmin edebileceğiniz gibi uyarıcı gücü yüksek oyunları severim. Hele de başarıyla sahneye koyulmuş, (yabancı metinse) başarıyla çevrilmiş ve başarılı oyunculuklarla oluşturulmuş bir oyunsa… İkincikat’tan bildiğim ve özellikle Limonata oyunundan çok etkilendiğim Sami Berat Marçalı, Uğrak Yeri’nin yönetmeni. Oyuncularsa keşke önceki oyunlarını da görme şansım olsa dediğim İpek Bilgin (öncekileri göremesem bile, bundan sonrakileri göreceğim kesin) ve Limonata ve Nerede Kalmıştık oyunlarını gördüğüm ve oyunculuğunu çok sevdiğim Barış Gönenen. İkisi de son derece gerçekçi ve birbirleriyle uyumlu oynuyorlardı. Hatta salona girdiğimde İpek Bilgin’in canlandırdığı Anita’nın sinirli tavırlarından çekindiğimi söylemeliyim. Barış Gönenen, genç kuşaktan en sevdiğim oyunculardan biri. Burada bir noktaya da dikkat çekmek istiyorum, Gönenen Limonata’da da eşcinseli oynamıştı, burada da homoseksüeli oynuyor, her oyunda da homoseksüeli mi oynuyor demeyin, karakterler birbirinden gayet farklı olmakla birlikte, nasıl bir oyuncu neredeyse tüm kariyeri boyunca heteroseksüeli oynayabiliyorsa, başka bir oyuncu da kariyerinin pek çok oyununda homoseksüeli oynayabilir diye düşünüyorum, burada oyuncu için tek olumsuz nokta karakterlerin birbirine benzemesidir, burada Gönenen’e  dikkat çekmek istiyorum, Limonata’nın Koray’ı ve Uğrak Yeri’nin Davey’i birbirinden çok farklı karakterler olmakla birlikte Barış Gönenen de iki oyunda çok farklı, hem karakter farkı hem de oyuncu başarısından söz ediyorum.

Peki, metin nasıldı? Benim oyunu sevmemdeki etken konunun güncel ve geçerli olmasıydı. Anne Anita’nın oğlunu kaybetmesinden dört buçuk ay sonra oğlunun sevgilisi Davey ile arasında geçen diyaloğa şahit olmaktayız. Yavaş yavaş gelişen ve anlaşılır hale gelen bir diyalog bu. Zaman zaman tökezleyen, durma noktasına gelen ama şiddeti giderek artan ve bizleri de harekete geçiren…

Panselinos ile başlayan gece benim tarafımda Beatles’tan Hey Jude ile bitti fakat oyunda da çok sevdiğim ve oyuna yakıştığını düşündüğüm bir şarkı çalıyordu. Fakat bu çok sevdiğim şarkının ismini oyunun büyüsünü bozmamak adına burada paylaşmamayı uygun buldum.

Craft Tiyatro’yu başta da belirttiğim gibi çok sevdim, şu an oynanan diğer oyunlarına da (“Kaset” ve “Kayıp”) kısa zamanda gitmeyi planlıyorum. Ayrıca seyirci olarak değer verildiğimi hissetmek çok önemli. Sıcak bir ortamı vardı. Uğrayın derim, hem Craft’a hem de Uğrak Yeri’ne.
                                   
                                 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder