“ARDA AYDIN VE MESUT İNSANLAR FOTOĞRAFHANESİ”
“Dünyada her
insan az çok bir felakete uğramış olabilir. Bunun için büsbütün kötümser olunur
mu? Felaketler yerine saadetleri, ölmüşler yerine doğacakları, geçmişler yerine
gelecekleri düşünmeliyim.”
YAZAN: ZİYA
OSMAN SABA
OYUNLAŞTIRAN:
HİLMİ ZAFER ŞAHİN
YÖNETEN: CAN
DOĞAN
DRAMATURJİ :
HİLMİ ZAFER ŞAHİN
MÜZİK: MERTOL ŞALT
SAHNE TASARIMI: MEHMET EMİN KAPLAN
IŞIK TASARIMI: FATİH MEHMET HAROĞLU
KOSTÜM TASARIMI: EYLÜL GÜRCAN
YÖNETMEN YARDIMCISI: ÜMRAN İNCEOĞLU- SAMET
HAFIZOĞLU-ÇAĞLAR POLAT
SÜRE: 1 SAAT 10 DAKİKA / TEK PERDE
OYUNCULAR:
CAN DOĞAN, UĞUR ARDA AYDIN, SAMET HAFIZOĞLU
Yazıma başlarken bilmiyorum tiyatroyu ne kadar
sevdiğimden bahsetmeme gerek var mı… Bir oyun seçerken kıstasım beni
düşündürmesi, sanatsal açıdan yenilikçi olmaya çalışması, komedi bile olsa derinliği
olmasıdır. Bunların yanında bir de “özel oyuncularım” vardır. Elbette, bu
oyunları onların yerine başka oyuncular,- örneğin yeni mezun olmuş ve ilk
oyunlarını oynayan yetenekler- oynasa da
izlerim ve bu yeni yeteneklerle tanışmak isterim, fakat insanın sevdiği oyuncuları
sahnede seyretmesi, onlarla göz göze gelmesi, sesinde hayat bulan karakteri
çözümlemeye çalışması, kimi zaman gülüp, kimi yerde duygulanması çok anlamlı
duygulardır. Dediğim gibi tiyatro benim hayatımda çok ayrı ve önemli bir yerde.
Sadık bir seyirci, yazı konusunda ustalaşmak isteyen bir kalem, mezun olmaya
hazırlanan bir çevirmen ve dramaturji yüksek lisansı yapmaya hevesli bir genç
olarak söyleyebilirim ki, tiyatro ile
aktif olarak ilgilendiğim dört seneden beri izlediğim pek çok oyunda beni
etkileyen pek çok isimle tanıştım ve onların teatral çalışmalarını takip ettim,
yeni oyunlarını seyrettim, yetenekleriyle beni oldukça etkileyen isimler oldu.
Bunların başında da Uğur Arda Aydın gelir. Kendisini ilk olarak 2006 sonlarında
okuduğum lisenin bizleri dönemce götürmesiyle “Keşanlı Ali Destanı”’nda
izlemiştim. Fakat bilinçli olarak izlediğim ilk oyunu geçen sezon seyretme
şansı bulduğum ve bugün izlediğim Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi’ne kadar bana
en çok etkileyici gelen performansıyla “Buluşma Yeri” adlı oyunudur. Özellikle “profösör”
kelimesini tonlamasıyla oyundaki karakterine nasıl başarıyla büründüğüne tanık
olmuştum. Düşünsenize sadece bir kelimeyi tonlayışla… (Şan çalıştığım hocam,
düzgün telaffuz için bir kelimenin üzerinden belki yüz kere geçmem gerektiğini
söylemişti. Bunun yararını bir kere daha anlıyorum.) Ardından Lüküs Hayat’ı
izledim. “Hanımefendi acaba bana ayırabilecek bir dakikanız var mı?” ve –pek çok
kişi tarafından beğenilen- “o yanak buraya gelecek” replikleriyle bir kez daha
dikkatimi çekmişti. Geçen sezon sonuna
geldiğimizde ise, çok ciddi bir aktörlük bilgisi ve yeteneği gerektiren
felsefik bir oyunla, Sartre’ın Nekrassov’uyla sahnedeydi Aydın. Üç saat boyunca
temposu hiç düşmeden oynamıştı. Keşanlı Ali Destanı hariç bilinçli olarak
kendisini izlediğim tüm bu oyunlar içerisinde dediğim gibi “Buluşma Yeri” benim
için ayrıydı. Fakat “benim için ayrı
oyuncuların benim için ayrı oyunları” sıralamasında Buluşma Yeri, yerini bugün
izlediğim Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi’ne bıraktı. Elbette oyunlar birbirinden
çok farklı, karşılaştırma yapmak çok doğru olmayacaktır ama dediğim gibi “benim
için ayrı oyuncular” kategorisindeyiz. Tabi ki, bu kategoride olmak sevdiğim
oyuncuların sevmediğim performanslarını ve oyunlarını bile beğeneceğim anlamına
gelmiyor. Ne var ki Uğur Arda Aydın’ın bugüne kadar kötü bir performansına hiç
tanık olmadım ve bugün sahnede Ziya Osman Saba’yı canlandırırken, kendini
karakterine ne kadar adadığına bir kez daha şahit oldum… Oyunu, en önden
izlediğim için tüm mimiklerini yakından görebildim. Dekor arasında gezerkenki
temposu, dekorları değiştirirkenki canlılığı rolünü çok sevdiğini hissettirdi
bana. Antre ve finaldeki kısa rollerini saymazsak oyunda fotoğrafçı dışında bir
tek kendisi vardı ve sahneyi başarıyla doldurduğunu söyleyebilirim.
Burada sözü kesip, başka bir noktaya değinmek
istiyorum. Arda Aydın, resmi twitter hesabından kendisi ile ne zaman iletişime
geçsem beni hep yanıtladı. Bu, benim bir oyuncunun yeteneğini beğenip takdir
etmenin yanında, gözümdeki insani değerini arttıran ve kendimi yakın
hissettiren bir özellik. Bu sebeple bir gün kendisi ile tiyatro üzerine
söyleşmeyi çok istediğimi de belirtmek isterim.
Biraz da oyundan bahsedeyim: Ziya Osman Saba deyince
aklıma her şeyden önce “Bir Oda, Bir Saat Sesi” adlı Ezginin Günlüğünden de “Eski
Günlerimiz” adıyla şarkı olarak dinlediğim şiir gelir. “Beni maziye götüren bir
el” der Saba bu şiirde, tıpkı oyunda da İstanbul’a duyduğu özlemi dile
getirdiği gibi… Hüzün hâkimdir bu şiire. Oyunda da, genel olarak bu hüzün
havasını hissettim. Sanki eski bir anı defterinin belli sayfaları arasında
geziniyor gibi… Fonda ise İstanbul, Haliç Köprüsü, Boğaz, Kadıköy, İstiklal… Dükkânların
parayla mutluluk satmaları, o zamanlar çok değerli olan “fotoğraf çektirmek âdeti”
ve bu fotoğraflarda herkesin yapma bir güleryüzlülükle objektife
gülümsemelerinin karşısında Saba’nın yalnızlığı bu anı defterinden parça parça
kareler… Bir diğer önemli nokta ise Saba’nın beyefendiliğinin, İstanbulluluğu’nun
bir dönemi temsil ederek, bize o yılların yaşantısını göstermesi. Bir nevi
belge niteliği taşıması, “bizi maziye götüren bir el olması.” “Bu basabilmek saadetine erdiğiniz
kaldırımlara hiç tükürülür mü?” sözünün ne demek istediğimi özetleyeceğini
düşünüyorum. Dekoru ve özellikle barkovizyon gösterilen tabloların sonradan
köprü olmasını çok sevdim. Oyun boyunca oyuna eşlik eden ve çok naif ve
etkileyici olan oyun müzikleri ise, kendisini daha önce Harun Kolçak’a verdiği “Yeminliyim”
bestesinden tanıdığım, Mertol Şalt’a ait. Burada bir düşüncemi daha yinelemek
isterim, bu güzel tiyatro müzikleri cd olarak oyun broşürünün yanında
verilebilse ya da hiç değilse meraklısı için şehir tiyatroları web sitesinden
indirilebilse ve kaybolmasa ne hoş olur, değil mi? Oyunda ayrıca Arda Aydın üç
tane şarkı da söylüyordu ve birinde keman kullanılmıştı, melodiyi şu an hatırlayamıyorum
ama beni çok etkiledi, bu melodinin hayatımda bir şekilde yer almasını
isterdim. Oyunu izlerken, aklıma iki sezon önce seyrettiğim “Meraklısı İçin
Öyle Bir Hikâye” adlı Sait Faik oyunu geldi… O da eski zamanların İstanbul’unu
biraz daha detaylı olarak işliyordu.
Bugün zamanda böyle hoş bir yolculuk yaptım, eğer
geçmiş zamanlara ve Türk Edebiyatı’na az da olsa meraklıysanız ve mükemmel bir
performans görmek istiyorsanız “Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi”’ni kaçırmayın
derim, saadet dolu günler efendim! Flaş.
Sondan sonra ekleme no: 1
Bahsettiğim “Eski Günlerimiz” adlı Ziya Osman Saba’nın
“Bir Oda, Bir Saat Sesi” adlı şiirinden uyarlanan Ezginin Günlüğü şarkısı için:
Sondan sonra ekleme no: 2
Meraklısı için Arda Aydın’dan çok sevdiğim bir
Beatles yorumu:
Kimbilir belki Arda Aydın’dan ilerleyen zamanlarda
bir “tiyatro şarkıları” albümü projesi duyabiliriz… Ne kadar hoş olur değil mi?
İzlediğim, izleyebileceğim "en güzel oyundu" diye düşünüyorum. Geçen sene izledim, bu sene bir daha gideceğim Uğur Arda Aydın'ı izlemeye... 100 kere de izlesem doyamam bu oyuna. Emeği geçen herkese sonsuz teşekkürlerimi sunarım. -İNCİ-
YanıtlaSilArda Aydın her zaman oyunculuğu ile benim için bir numara oldu. bütün tiyatrolarını izledim -çocuk oyunları dahil-
YanıtlaSilen son izlediğim oyunu ise mesut insanlar fotoğrafhanesiydi.
ve bu noktada seni kıskandığımı söyleyebilirim çünkü ben de Arda Aydın ve muhteşem oyunculuğu, oyunla ilgili blogumda yazı yazıcaktım fakat sonra nedense bi türlü yazamadım (yeteneklerini istediğim gibi belli edemem kaleme dökemem de kötü bir yazı olur diye çekindim)
ne güzel yazmışsın.
buluşma yeri'ne aralık ayında gidicem heyecanla ve merakla.
gerçekten çok kişisel ve profesyonel bir yazı olmuş. gitgide daha iyiye gidiyor Onurcum, gerçekten keyifle okudum. ayrıca tiyatro müzikleri önerisine yüzde bin beş yüz katılıyorum. kaybolup gidiyor kayıt altına alınmamış binlerce eni konu beste... bence o beğendiğin parçanın kaydını oyuncuya sorabilirsin, onda vardır muhakkak veya sağlayabilir.
YanıtlaSil