SİTEYE DAİR

Öncelikle hoşgeldiniz... Bloğumu 2012 martında heyecanla açtığımda, izlediğim oyunların bende yarattığı etkiyi ve birikimim yettiğince bu oyunları yorumlamayı ve paylaşmayı amaçlamıştım. Sanatın pek çok alanıyla ilgili olmama rağmen tiyatro ile akademik anlamda bir bağım yoktu, çevirmen olduğum için "Tiyatro Çevirmenliği" çok ilgimi çeken bir alandı. Kendimi geliştirebilmek adına pek çok oyun izledim, okudum, araştırdım, düşündüm. Halen devam eden ve edecek olan bu süreç, tiyatroya olan sevgimin dışında ayrı bir bilinç ve birikim kazandırdı. Bundan sonra oyunlarla ilgili yazılar dışında, tiyatroyla ilgili farklı paylaşımlar da yapmak niyetindeyim, çünkü sanat insanın ruhunu zenginleştirir. Bu zenginliği her zaman paylaşmak dileğiyle, Onur.

18 Mayıs 2012 Cuma

YOK OĞLUM, BİZ EVDEYİZ


              YOK OĞLUM, BİZ EVDEYİZ
             
               “-Sokaklar it kopuk dolu.
               -Yok oğlum, biz evdeyiz.”

          
                  

Yazan - Yöneten: Görkem Şarkan

Oynayanlar: Deniz Çeliloğlu, Mustafa Barış Koçkar, Esme Madra, Ersin Olgaç, Görkem Şarkan

Erkeklik nedir? Delikanlı olma durumu nasıldır? “Sapına kadar erkek olmak” için nasıl bir “racon” gerekir? Peki bu işleyişin ülkemizdeki yansıması nasıldır? “Delikanlılar” kadınlara ve eşcinsellere nasıl bakarlar? Nasıl yaşarlar?

Bu soruları sorduğumuz zaman aklımıza – ülkemiz coğrafyasından da çok iyi çıkarabileceğimiz gibi- çok net cevaplar gelmekte… Delikanlılar aralarında “kankadırlar”, küfrederler, bira içerler, kadınları düşünürler (tabi ki cinsel anlamda), namus onlar için en önemli noktalardan biridir, kavgaya yatkındırlar, sevgi ve nefret duygularını karşı karşıya koyarsak, nefretleri genellikle ağır basar, çünkü konu sevgiye ve aşka geldi mi, bırakalım kendi aralarında konuşmayı, bunu kendilerine bile çok zor ifade ederler, konuşamazlar… Ama hele bir yanlış olsun, nefretleri her zaman patlamaya hazır bomba gibidir… Peki, eşcinsellere bakışları nasıldır?  “Ne eşcinsellik mi? Abi bırak ibneyi ya…” Kadın eşcinselliğinden hiç bahsedilmezken, erkek eşcinselliğinin de geçerliği pasiflik- aktiflik haline göre değişir… “Aktifseniz eşcinsel değilsinizdir ki!”

Kadınlara gelince, onları anlamaya zaten gerek yoktur! Beğenilen kadınlar göğüs- popo ikileminden oluşur… Eğer bunlar yoksa kadın da yok demektir… Fakat eğer ailedeki bir kadından bahsediyorsak, o zaman “racon” değişir… Anne, “ana” her zaman kutsaldır, kız kardeş, “bacı” ise her zaman kollanmalıdır, duyguları, düşünceleri sorulmadan… Hatta üniversiteye gitmesi bile fazla görülür…

Bu yazdıklarım, ne kadar medeniyet yoksunu ve korkunç gözüküyor değil mi? Fakat bunlar yalnızca bir oyunun düşünceleri değil, ne yazık ki ülkemizin acı bir gerçeğidir… Homofobiyi de içine alan bu nefret halinin yalnızca bir tık ileri safhasının gazetelerin üçünü sayfalarında gördüğümüz “benim olmadı öldürdüm”, “kız arkadaşımı rahatsız etti, bıçakladım” haberlerinden farklı olduğunu kim söyleyebilir? Tabi, bu durumu yalnızca ülkemize mal etmek de yanlış olur, dünyanın “medeniyet timsali” diğer ülkelerinde de benzeri olaylar aynı şiddette yaşanmasa bile gerçekleşmiyor mudur?

Sorun elbette basit bir “eğitim şart” cevabıyla geçiştirilemez, evet eğitimle insanlar düzgün yola sokulabilir ancak kafa yapısı ve Türk kültürünün erkeğe yüklediği değerler değişmedikçe bu yaşayış tarzı kolay kolay değişemez düşüncesindeyim…

Yazdıklarımdan anlayacağınız gibi oyun, ülkemizdeki erkeklerin bakış açılarına, yaşayış tarzlarına bir ayna tutuyor… Bu açıdan bakacak olursak, oyunun alkış olmadan bitmesi de çok manidar zira ağlanacak bir durumu alkışlamak oldukça komik geliyor bana… Fakat oyuncuları tebrik etmek gerekiyor, özellikle de oyunun yazarı ve yönetmeni de olan Görkem Şarkan’ı, çünkü tavırları her an sokakta karşılaşabileceğimiz maço erkeklerin tavırlarıyla aynı… Dediğim gibi konu itibariyle alkışlayamayacak olsam da, oyuncuların hepsine buradan bir alkış!

                                          
                                 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder